Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri

Bayram

Köyde herkes kurban kesemezdi. Onlardan biri de bizdik. Annemin arife akşamlarından birinde ellerini koynuna toplayarak ve boynunu bükerek babama, “bir gün biz de kurban kesebilecek miyiz” diye yakarışla karışık soru soruşunu asla unutamam. Sesi öyle bir yanıktı ki şimdiye kadar hiçbir ezgide o yanıklığa rastlayamadım. Benim duyduğumu fark ettiğinde konuyu değiştirmek için düştüğü telaşı da unutamam asla. Babamın “dur bakalım Allah kerim” diye karşılık verişini de…

Bayram sabahı erkenden kaldırırdı annem bizi. Yeni giysilerimiz olmasa da saçımızın başımızın temiz olması önemliydi. Bayramlaşmak için hane hane gezerdik. Gittiğimiz bazı evlerde şeker de verirlerdi. Eğer elime geçen şeker sayısı birden fazlaysa birini ben yerdim, diğerlerini bayram gezmesine çıkamayacak kadar küçük olan kardeşime getirirdim.

Ölülerimizle bayramlaşmak için mezarlığa da giderdik. Ölülere dua okunurdu. Bilir bilmez ben de okurdum. Bazı komşular (her mezar başında bulunmayan) mezar başlarındaki ahşaptan bölmelere bisküvi, elma, ekmek gibi yiyecekler koyarlardı. Bunlar yoldan geçenlerin, çocukların veya yoksul kimselerin hakkıydı.

Kurban kesenler, kurban etlerinin üçte birini (dini vecibe buymuş) kurban kesemeyen komşularına dağıtırlardı. Nasıl da heyecanla beklerdim bize kimlerin kurban eti getireceğini. Annem gelen etleri bir tencerede biriktirirdi. Farkında olmadan birisi kurban eti getirmiştir de benim haberim olmamıştır diye etlerin biriktiği tencereyi annemden gizli kontrol ederdim.

Akşama doğru biriken etlerin azlığından yola çıkarak komşularımızın dini vecibeye (kesilen kurbanın üçte biri yoksullara dağıtılacaktı ya) uymadıklarını düşünür, içten içe onlara “Allah size bunun hesabını soracak” diye haykırırdım.

Eğer etler azsa, annem etli patates yapardı. Böylece o yemeği kalabalık ailemizle hiç olmasa bir iki öğün yerdik.

Nerdeyse arada kaynayacaktı. Aklımdayken onu da anlatayım: Bir bayram kirvem gelmişti bize. Bana delikli iki buçuk kuruş vermişti. O zamana kadar hiç param olmamıştı. Dikkatle saklıyordum. “Benim de param var” diyebilmek için asla, asla harcamayacaktım güya. Ama oyun oynarken düşürmüşüm. Oynadığımız yerde daha önceleri bir ev vardı. Karış karış aradım ama bulamadım. O parayla bir avuç şeker alabiliyormuşum meğer. Çok canım yandığını anımsıyorum. Uzun süre o arsada oyun oynarken, ya da oradan geçerken delikli iki buçuk liramı bulmayı hayal ettiğimi unutamam.

Kimsenin kimseye kurban olmadığı, kimsenin kimseyi kurban etmediği, doğa ve hayvan haklarının da insan hakkı kadar önemseneceği bir dünya düşüyle… Bayramınız kutlu olsun.

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!