Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Şiir

Devran

(İlkay’a Kaçıncı Mektup)

İşte böyle, İlkay! İşte böyle! Yerlerin, göklerin, suların aşkı üzerine yemin ederim böyle. Düğmeleri koptu / bir çiçek bahçesine / düşlerimi giydireyim derken. Kendime doğru koşmam hiç bitmedi. Bitmesin de zaten. Sana bunları yazarken ne kadar incindiğimi fark ettim bir kez daha. Dünyayla aramdaki uzaklığa baktım. Ürperdim. Meğer ne kadar uzaklaşmışım dibimden.

Turgut Uyar: “Keşke bir şiir okumuş, bir kedi sevmiş olsaydınız, belki de bu kadar kirletmezdiniz dünyayı,” diyor. Diyor da kim anlıyor, İlkay! Dün çarşıdaki işlerimi bitirip eve dönerken mahallelimiz Kocabaş yolumu kesip: “Bizi öldüreceklerini biliyorsun. Ama yasanızı geri çekin bile demedin. Bir parka, bir vitrine, bir sokağa bakarak bile demedin. Kimsenin duymasına gerek yoktu oysa. Ama içinden diyebilirdin en azından,” dercesine bir süre yüzüme baktı. İlk kez başını okşamama izin vermedi. Sana akşama kemik ziyafeti çekeceğim dememe aldırış etmeden uzaklaştı yanımdan. Fena dokundu. Bana öyle geldi ki Kocabaş tetikte sürekli. Pusuda. Sağ ele geçmek istemiyor. Eve girer girmez kederimden salondaki koltuğa uzandım. İçimden ne televizyon açmak geldi ne yarım bıraktığım yazının başına geçmek…

Yatmadan önce okuduğum kitapların altını çizip sonra da defterime aldığım sözlere baktım. Tanpınar’ın Mahur Beste‘sindeki “Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur,” cümlesinin karşıma çıkması tesadüf olamaz, İlkay. İnsanlar bozuldu! Yoksulluklarıyla, cehaletleriyle, işsizlikleriyle teslim alıp bozdular insanları. İnsanların dillerini de bozdular. Herkes birbirine sağır.

Kavurucu sıcaklar etkisini kaybediyor ama derin yoksulluk öyle değil. Giderek büyüyor etkileri. “Bir yandan da dinimizi ve kinimizi devam ettirmeliyiz” buyrukları, cehaleti fena halde mayalıyor buralarda. Dünden belliymiş sanki bir şeylerin kötü gideceği. Alışık olduğumuz haberlerden biri yine: Kuran kursundan çıkıp evine giderken kayıplara karışan Narin’in cansız bedeni bir dere yatağında bulunmuş. Taşlarla örtülüymüş üzeri. Az önce alt yazı geçti kanallar. Henüz sekiz yaşındaydı ve bedenine aşk yürümemişti daha. Avazım çıktığı kadar sustum, İlkay… Avazım çıktığı kadar… Ah, Narin! Gözlerin kör olsaydı keşke. Keşke ah! Kim bilir, görmemen gereken neyi gördün, bilmemen gereken neyi öğrendin o kurs yerinde. Ve bu yüzden kim bilir, nasıl bir vahşete uğradın öyle ya.

Bilmiyorum ki senin yaşadığın yerlerden buralar nasıl görünüyor, İlkay! Buralarda bu ve benzeri şeyler yaşandıkça acılarla tutuşuyor yüreğim. “Adaletin ve hukukun egemen olduğu ülke” ifadesi acıklı bir espri yalnızca. Günlük yaşam devam ediyor. Herkes işinde gücünde. Altta kalanın canı çıksın felsefesi bir oyuncak halini aldı. Herkes oyunda.

Bakıyorum da kimsenin kendine dair doğru düzgün bir yalanı bile yok, İlkay. Özgürlüklerine koşar gibi koşuyor insanlar cehaletlerine. Celladına âşık olanların da bizden başka kimsesi yok aslında. Onları haramiler saltanatının oy deposu haline getirenler, aynı zamanda onlardan linç çeteleri çıkarmayı da deniyorlar. Üstümüze sürüyorlar onları. Başarıyorlar da. Yurdun pek çok yerinde taşını toprağını savunan, “ağaçlar yurdumuz” diyen insanlara ateş açıyorlar herkesin gözü önünde… Bir ölü var, daha yeni… Kötülük her daim iş başında.

Şiddet, haramilerin tek umudu. Çetelerin, katillerin, soyguncuların… Yoksa sürmez bu devran. Yalan kampanyaları, tutuklamalar, suçlamalar, karalamalar hep bunun için. Evet, evet! Yoksa sürmez bu devran.

Dini ve ırkçılığı birbirine karıştırıp durmadan afyon yapıyorlar. Sahi, din dedim de yine dünyalı şairin o dizeleri geldi aklıma, İlkay: “Korkuyorum insanın vahşetinden / savaşlardan, dinlerden…”

Yerlerin, göklerin ve suların aşkı üzerine yemin ederim ki böyle. Yoksa sürmez bu devran! Sürmez! Dünyanın hali de çok farklı değil aslında. Üstelik elden bir şey gelmiyor. Şimdilik insanların anlama ve kavrama eşiği bu kadar. Kim bilir ne kadar sürer bu kara düzen.

Sana bir şiir diyeyim mi, İlkay! Kitaplarımın birinde çarptı gözüme. Yıllar olmuş yazalı:

bir
      gün

savaş uçakları işe yaramayacak
bomba yapacak kimse bulamayacaklar

çün
      kü
bir tek canlı bile kalmayacak yeryüzünde
herkes ölecek
ağaçlar
             balıklar
                           kuşlar

ayakları birbirine karışacak
koyun koyuna yatacak
Filistinli ve İsrailli çocuklar
yer darlığından

yaşasın
kurtulacak insan
vurdum / duymazlığından.

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!