Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Sosyoloji

Duygu Asena; Alay Edilen Şövalye

Füruğ Ferruhazad‘ın hayatının anlatıldığı ve ”Yaralarım Aşktandır” adlı oyunu izledikten sonra, onun hakkında yazı yazmaya karar verdim ama ondan önce hakkında yazı yazmam gereken önemli başka bir kadın olduğu aklıma geldi, Duygu Asena.

Türkiye’de kadınlar, Duygu Asena, 1970’lerde başlayan, Türkiye’nin ikinci dalga feministlerinin öncüsü ve sözcüsüydü. Duygu Asena’nın tek mesleği gazetecilikten unvanı da feministlikti. Ona solcu bile demediler. Asena’da kadın sorunlarından başka bir konu ile ilgilenmedi. Sadece Asena değil, ikinci feminist dalganın pek çoğunun bugün adı hatırlanmayan üyelerinin tek derdi, kadın sorunlarıydı.

O yıllarda kadın sorunları, şimdikinden daha fazlaydı. Önce tecavüz edenin evlenme durumunda serbest kalması meselesini ayrıntısı ile anlatayım. 1986 yapımı ”Fatmagül’ün Suçu Ne” filmi, bu yasaya karşı halkın duyarlılığını arttırmak için yapılmıştı. Film, zamanında iyi gişe yapmış, televizyonda reyting rekorları kırmıştı. Bir de bu yasanın artık olmadığını düşünürsek, en başarılı Yeşilçam filmidir diyebiliriz. Ben bu filmi televizyondan, RTÜK öncesi izlemiştim, doksanlar ya da iki binlerde falandı, tam hatırlamıyorum. Geçenlerde bir Youtube videosunda denk geldim. Filmde tecavüz sahnesinden önce, tecavüzcü grup, Fatmagül’den (filmde bu rolü Hülya Avşar oynuyor) önce bir eşeğe halleniyor. Hatta eşeğin kafasına tülbent benzeri bir bez geçiriyor. Filmi gösteren televizyon kanalı, o zamanlar zaten varlığı illegal (televizyon ve radyo kanalı sahibi olmak, 1982 Anayasası gereği devletin tekelindeydi o zamanlar) yapısı nedeni ile dört kişinin tecavüzünü uzun uzun yayınlamışken, eşek ile ilgili kısmı kesmiş. İşin ilginci bu sahne ne 1986’da, ne de yayımlandığı doksanlarda dikkat çekmemiş. Herkes o dönemin ünlü oyuncusunu tecavüzüne odaklanmış. Birkaç sene önce bu yasa, bazı iktidar milletvekilleri tarafından tekrar diriltilmek istenmiş, tepkiler sonucu sumen altı edilmişti. Bu yasanın erkekler için de tehlikeleri var. Mesela  gene o yıllardan bir üçüncü sayfa haberi haberi hatırlıyorum. Hastanenin birinde bir temizlikçi, doktorum diye bir kıza tecavüz ediyor. Kız, doktor olsaydı evlenirdim, cezasını çeksin diyor. Yani adamın cezası tecavüz değil, kızın evleneceği erkek olmamak. Bu yasa sürecinde kaç erkek, tecavüzcü iftirası veya şantajı ile evlenmek istedi, belirsiz.

Tecavüzcü ile evlenme yasası, kadınların sorunlarından sadece birisiydi. Hatta tecavüz yasaları ile ilgili tek dert bu değildi. Gene o dönemde, tecavüz edilen fuhuş yapıyorsa, tecavüz cezasında üçte bir indirim yasası vardı. Bu yüzden tecavüze uğrayan kadınlar, bir de fahişelik ithamına maruz kalıyordu. Tecavüzde kurbanların kızlık zarının yırtılmaması da bir sorun oluyordu. Kızlık zarı denen doku, çoğu kez kadının ilk cinsel ilişkisinde yırtılır. Ancak nadiren de olsa yırtılmaz, buna zar esnek denilirdi o zamanlar. Özellikle seksenli yıllar, halen kanlı çarşaf sergilendiği yıllar olduğu için, pek çok yeni gelinin ölümüne sebep olurdu. Tecavüz sonucu kız hamile kalırsa, doğum beklenir, doğum sezaryen olursa, tecavüzcü gene ceza almayabilirdi. Bütün bunlar ve daha fazlası gerçekti, doksanlardan itibaren yavaş yavaş bitti ya da azaldı.

Bakirelik o zamanlar daha bir önemliydi. Hatta Milli Eğitim ve sağlık bakanlığının, bakirelik testi uzmanı hemşireleri vardı. Hatta İngiliz eğitim bakanlığı, kırk ayağın vajinası nerede uzmanlarınız bulabilir mi diye Türk eğitim bakanlığı ile alay etmişti. Okullara yada yurtlara ani kızlık zarı muayenesi baskınları yapılır, falan okul ya da yurtta kızlık muayenesi yapılmış da, sadece şu kadarı kız çıkmamış diye efsaneler anlatılırdı. Birkaç intihar olayından sonra böyle şeyler, 18 yaşından küçükler için aile iznine bağlandı, sonra unutuldu gitti.

Zinanın suç olmaktan çıkma sebebi, hem suç tanımı, hem de ceza açısından, kadın ve erkek arasındaki muazzam farktı. Kadının zina suçu işlemiş olması için bir erkekle beraber, yatakta yakalanması yeterliyken, erkek, herkesin bileceği bir şekilde, beraber yaşamış olmalıydı. (Eskiler buna dost hayatı derler) Üstelik suçlu bulunsa bile erkek altı ay, kadın altı yıl hapis yatardı. Zinanın suç olmaktan çıkmasının tek sebebi, erkeklere ufak tefek zamparalıklarından dolayı altı yıl hapis verilememesiydi.

Feministler, bu ve buna benzer kadın ayrımcılığı için çabaladı ve çabalamaya devam ediyor. Doksanlarda elle taciz eden erkelere karşı ellerinde mor kurdeleli iğnelerle gezdiler. Kadınların rahatça girip, çıkabileceği kafeler yoktu. Sadece erkeklerin gittiği kahvehane vardı. Topluca kahvehaneleri bastılar.

Yazı daha şimdiden fazlası ile uzadı. Asena’nın önderliğindeki ikinci kuşak feministlerin kazanımlarıydı. Sistem onlarla alay ederek mücadele etti. Çünkü Asena ve dönem feministleri, kadın sorunlarına yoğunlaşmıştı. Asena’ya solcu bile diyemediler. Asena ve dönemin feministleri, bugün bile komedide (sahne-sinema ya da televizyonda) genel anlamda kullanılan karikatürize feminist tipine ilham verdiler. Bu karikatürize feminist, otuzunun üzerinde, çirkin, bekar (evde kalmış), erkek düşmanı, kötü giyinen, kedi besleyen, cırtlak saçlı kadındır. Bu karikatürize modelin gerçekçi tarafı, güzel ve genç kadınların feminist olmaması. Gerçekte düzenimiz erkek egemen diye geçiyor ama ben bu düzene sözde erkek egemen diyorum. Erkek, değerli ödül olan kadını elde etmek ve elinde tutmak için sürekli çabalamak ve kadını memnun etmek zorunda. Kadınlara toplumsal eşitlik adına verilen her pozitif ayrımcılık, bu erkek egemenliği daha da sözde yapıyor.

Oysa erkekler, halen bu egemenliklerinin karşılığını istiyor ve bu bazen de bu karşılık kadının canı oluyor. Her kadın bir gün feminist olmayacaktır ama feminizmden yardım isteyecektir…

Sinan Kemal

Siz de fikrinizi söyleyin!