Edebiyat,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Kitaplar

Limburg Hikâyeleri – Hamdi Topçu

Kitabımıza geçmeden önce Hamdi Topçu’dan söz edelim. Her şeyden önce öğretmen. 1950 yılında Yatağan’da doğmuş. Şahinler Köyü İlkokulu, Gönen İlköğretim Okulu ve Erzurum Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi’nde lisansını tamamlamış. Çeşitli ortaokul ve liselerde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği; Afyon ve Buca eğitim enstitülerinde öğretim görevliliği yapmış. Belçika’da göçmen eğitimleri konusunda Türk Eğitim Koordinatörü olarak çalışmış. Yurda döndükten sonra Özel İzmir Amerikan Lisesi’nde Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği yapmış. Hollandaca, Almanca ve İngilizce biliyor. Belçika’da ve ülkemizde değişik dergilerde yazılar yazmış.

Şimdilerde bölgesinde, Muğla’da hem yazılarına hem de mücadeleye devam ediyor. Bugünlerde gündemde olan Latmos konusunda çevresine sanatçıları toplamış, dikkatleri bölgesine çekmeye çalışıyor.

Hamdi Topçu öğretmen, şair, yazar, araştırmacı… Bana göre eklenmesi gereken bir şey daha var. Doğduğu, yaşadığı toprakların binlerce yıllık tarihine, geçmişine öğretmenliğinden de beslenerek sahip çıkan bir Karyalı… Bunu 2012 yılında bir kitabıyla da desteklemiş: “Karya’dan İyonya’ya – Güneşli Yağmurlar Ülkesi” Karya’nın bugününe de değinmiş, 2023’te “Bodrum’un Mavi Yıldızları -Süngerciler” kitabını yazmış.

Şair demiştik ya, ilk şiirlerini 1987’de “Gökyüzü Kalbim” adıyla kitaplaştırmış. “Kariyon Şiirleri” 2008’de çıkmış, “Tuinwijk’i Anlatır Hikâyat” ırmak şiiriyle Maden Mühendisleri Odası’nın 2014 yılı Madenci Edebiyatı Ödülü‘nü kazanmış. 2016’da “Billursular” adlı şiir kitabı çıkmış.

İzmir Amerikan Lisesi’nden öğrencileriyle gerçekleştirdikleri mektuplaşmaları “Genç Mektuplar”, “Bodrumlu Çiftçi Diplomat – Ömer Aras”, “Şehre Kaçış” (Gençlik romanı), “Kirpinin Dansı” (Deneme – eleştiri, 2016 yılı Vedat Günyol Deneme Özel Ödülü’nü kazanmış), “Ahtapot Mori” (Çocuklar için öyküler), “Atatürk’ün Dil Çalışmaları” (Araştırma – inceleme, Söylem Filoloji Dergisi’nin 2018 Yılı Dil Ödülü’nü kazanmış) kitaplarından bazıları.

Ben kendisini yıllardır tanırım, geçen yıl da sınıf arkadaşlarımı yıllık toplantımız için Akyaka’ya götürdüğümde Datça’da yaşayan Sedat Kaya’yı ve Muğla’da yaşayan Hamdi Topçu’yu da bize bulunduğumuz bölgeyi yani Karya’yı anlatmaları için davet etmiştim. Bize muhteşem bir sunum yaptılar.

Gelelim “Limburg Hikâyeleri”ne… Bu kitabıyla Sennur Sezer Emek ve Direniş Ödülleri Ahmet Tulgar Özel Ödülü’nü almış.

Kitaptaki öykülerin tamamı Belçika’da geçiyor. Kısmen de Hollanda ve Almanya’ya gidip geliyor. Kahramanları çoğu zaman Türk ama Belçikalılar, İtalyanlar, Yunanlılar ve daha birçok ülkenin yurttaşıyla iç içe geçmiş insanlar. Yazarın deyimiyle tam olarak bir savrulmalar kitabı… Avrupa’nın her köşesinden savrulup bir yerde buluşan insanların öyküleri… Biri bir yere savrulurken yanında hiç ilgisi olmadığını düşündüren bir başka kişileri de birlikte sürükleyip götürüyor. Öykülerin içinde asla kim hangi millettendir diye okurun aklına gelmiyor.

Aslında küçük bir kitap, on öykü var ama her biri sıkı, dopdolu istense romana konu olacak yoğunlukta. Elbette her biri başka güzel ama bazıları bende çok derin izler bıraktı.

Öykülerin en önemli özelliklerinden biri de sonları. Öykülerin hiçbiri alıştığımız gibi sonlanmıyor. Bazen deriz ya, “yazar sonunu okura bırakmış” diye; bu daha başka… Öykünün sonu geliyor, arka sayfaya geçeceksiniz ama o noktada konunun kapanacağını duyumsuyor ve yadırgamıyorsunuz. Sanki bir türlü son bölüm yazılmış olsa öykünün tadı kaçacak gibi. Ancak okunduğu zaman anlaşılabilecek bir duygu.

Kişilerin psikolojik çözümlemeleri muhteşem… Kadınlar, çocuklar, maden ocaklarında ezilenler, herkesi çok yakından değerlendirmiş. Kesinlikle belli olan, yazar yıllarca bu insanlarla birlikte yaşamış, gözlemlemiş. Aslında sadece yaşama, gözlemleme de yetmez. Buna “yazarlık bakışı, görüşü” demek belki de en doğrusudur.

Yazılanların biraz daha anlaşılabilmesi için birkaç örnek vermek isterim:

“Bu küçük kasabada karşılaştıklarının sana yakışanıyım. Ama düşlerinin kadını asla ben değilim.”

“Hatırlıyor musun? Sen hep kazanırdın. Hep sen üterdin beni. Sormazdım bile. Nereden geliyor bu düğmeler diye. Ben annemin en güzel elbiselerinin düğmelerini kesip getirirdim. Sen ütüp giderdin akşamları. Ben yine kaybetmiş dönerdim eve. Annem o giysileri giydiğinde çığlığı basar, babam da düğmeleri koparılmış giysilerle görünce öldüresiye döverdi annemi. Kiminle yattın? Kime koparttın bu düğmeleri? Susardım, bir köşeye büzülür, ağlardım… Ama ben annemin düğmelerini yine koparmaya devam ederdim. Günü geldi annem bıktı dayak yemekten ve terk etti babamı, beni… Çaldım bilyeni ve senin ütmelerinden kurtuldum; şimdi de sevdiğin kızı aldım…”

“Avluya girer girmez fesleğen, ful ve gül kokuları koşuşturdular önüne, sarmaş dolaş oldular.”

“Halim selim bir adamdı. Ömrünce ne gönül koymuş ne de gönül kırmıştı. En kızdığı zamanlarda bile sesini çıkarmaz, döner giderdi. ‘Neden sesini çıkarmıyorsun?’ deseler, ‘Haklıysam zaman haklı olduğumu gösterir’ der geçerdi. Haklılığı çıkınca da karşısındakine, ‘Bak ben haklıymışım’ deme gereğini duymazdı.”

“Annem o bahçede neler yetiştirmezdi ki. Komşuların bahçelerinde yetiştirdiklerini birbirleriyle paylaşırdı. Biz çocuklar kim Türk kim Rum bilmezdik…”

“Hırsızlığı savunan bir din yok ama her gün binlerce çocuk açlıktan ölürken hiçbir dini kurum dünya nimetlerini kendi aralarında paylaşan üç beş zengine karşı sesini yükseltmiyor. Can almak her dinde günah ama savaşların birçoğunun üstünde hep dinlerin gölgesi var. Ta ilk çağdan günümüze din adamları da bilimin tüm buluşlarını tepe tepe kullanmış ama nice bilim insanı dini gerekçelerle katledilmiş.”

Ve… Kitabın arka kapak yazısı da olan, benim en beğendiğin öykülerden birinden bir paragraf:

“Babamın başlık olarak ne kadar aldığını öğrenmiş ve parayı hazırlamıştım. Gidip zarfı aldım. Kahveyi yaptım. Tepsiye kahve fincanını yanına zarfı da koydum. ‘Buyur’ dedim. ‘Bu ne?’ dedi zarfı açtı baktı. ‘Bu ne parası?’ dedi. ‘Fiyatım’ dedim. Kendimi satın alıyorum.”

Hepsini çok beğendim ama “Enginar Dolması”, “Ali’nin Oğlu”, “Anastas Nerelidir” ve özellikle “Azade” benim için çok özeldi.

Kalemin var olsun Hamdi Topçu dostum. Mücadelen hep sürsün, dostların senin yanında olacak…

M. Osman Akbaşak

Siz de fikrinizi söyleyin!