Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Kitaplar,  Tarih

Türk Tarih Tezi

Çoğumuz Mustafa Kemal Atatürk’ü savaşlarla ve cumhuriyet döneminde büründüğü cumhurbaşkanlığı göreviyle biliriz. Ve ne yazık ki bunun en büyük sebebi okullardaki müfredatlarda Atatürk’ün kısıtlılığıdır. Onu diğer dünya liderlerden ayıran en büyük özelliği meraklı ve araştırmacı bir yapıya sahip olmasıdır. Öyle ki matematik ve geometri terimlerini sadeleştirip Türkçeleştirdiği Geometri, toplum ve toplum düzeni üzerine düşüncelerini topladığı Medeni Bilgiler gibi kitapları bunun en büyük örneklerindendir. Bugün ise sizlerle Atatürk’ün meraklı araştırmacı kimliğinin en önemli örneklerinden olan Türk Tarih Tezi’ne bakınacağız.

Öncelikle bu tezin öne sürülme nedenini açıklayalım: Sanayi devriminin ardından değişen dünyada Avrupa devletleri zenginleşmiş, Doğu devletleri ise fakirleşerek dünya siyasetindeki etkinliklerini kaybetmişlerdir. Bunun sonucu olarak Avrupa halkları kendilerini uygarlığın beşiği olarak görmüş ve medeniyetin kendilerinden çıktığını iddia etmeye başlamıştır. Avrupa devletleri bu üstün halklar mottosunu kullanarak Doğu halkları üzerinde baskı kurmuş ve onlara üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışmıştır. Fakat milli mücadele ile itilafların emperyalist emellerini başlarına yıkan Mustafa Kemal, bu sefer ise Avrupaların Batı Merkezli Uygarlık tezini çürütmek için çalışmalarına başlayacaktı!

Atatürk tarihe çok meraklıydı. Tarih kitapları okur ve onları analiz ederdi. Bunun yanında Osmanlı İmparatorluğu’nun taraflı ve yanlı tarih yazıcılığını da çok eleştirirdi. İlerleyen zamanlarda bu konuya şu sözleriyle değinecekti: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”

Evet! Atatürk haklıydı. Yanlış ve yanlı tarih yazıcılığı insanlığı yanıltmaktan başka bir şey yapmıyordu. Osmanlı’nın bu yanlı tarih yazıcılığı ise Avrupa’nın sahte tarih tezine kesinlikle ses çıkaramıyordu. Atatürk, 7 Temmuz 1922’de yaptığı bir konuşmada “Türkiye; mevcut tarih kitaplarının gereklerini değil, tarihin hakiki gereklerini takip edecektir.” demişti. Yeni Türkiye’nin tarih anlayışı buna göre şekillenecekti. Tüm bunların sonucunda da Atatürk, Türk Tarih Tezi’ni hazırlamaya koyuldu.

Atatürk araştırmalarına H. G. Wells’in Dünya Tarihi’nin Ana Hatları kitabıyla başladı. O, uygarlığın oluşumunda Türklerin kesinlikle payının olduğunu düşünüyordu. Böyle düşünmesindeki sebep ise hangi tarih kitabını okursa okusun Türklerin bir türlü karşısına çıkmasıydı. Bunun yanında Atatürk, yeni kurduğu Türk devletine de sağlam bir tarihi dayanak bulmak istiyordu. Ancak bu tarihi dayanak uydurma ve çarpıtma değil asıl olan tarihe sadık olacaktı.

Niyazi Berkes Atatürk’ün bu tezi oluşturma isteğini şöyle açıklıyor: “Atatürk, ulusal Türk devletinin bir tarihi dayanağı olmasını düşünüyordu. Bunun çözümü ne İslamcı, ne Osmanlıcı, ne Turancı, ne de Türk düşmanlığını en yükseğe çıkaran Batı taklitçiliğinde buluyordu. Yeni bir tarih görüşünü Türk’ün kendisinin bulup geliştirmesi zorunluğu ile karşı karşıyaydı. Wells’in tarihinde Atatürk’ün bu görüşlerinin tohumları vardı.”

Atatürk uygarlığın kökenlerini ararken Churchward’ın Kayıp Kıta Mu kitabıyla karşılaştı. Churchward bu kitabında tüm dinlerin tek bir ata dinden geldiğini, o dinin de bir zamanlar dünyanın en büyük uygarlığı olan Mu ülkesinin dini olduğunu söylüyordu. Mu ülkesi teknoloji ve maneviyat anlamında çok gelişmişti. Churchward’a göre teknolojik anlamda yer aldığı medeniyetten daha ilerde olduklarını söylüyordu. Hatta ona göre, bu medeniyette yaşayanların telepati yeteneği dahi vardı.

Bu araştırmanın Türk Tarih Tezi ile olan alakası ise Churcward’ın bu araştırmalarını yaparken Meksika’da karşılaştığı Nakaal tabletleriydi. Bu tabletlerde çok gelişmiş bir medeniyetten bahsediyordu ve bu medeniyetin tanrının sınırlanırına ulaşmıştı. Tanrı ise onları bir deniz taşkını ile cezalandırdı. Churcward’ın ata din tezi de buradan çıkıyordu işte. Chrucward’a göre bu Nakaal tabletlerinde bahsedilen deniz taşkını Kitab-ı Mukaddes’te bahsedilen Nuh Tufanı idi. Ve bu hikayeye göre tanrının yardımıyla kaçmayı başaran Nuh’un oğlu Yafes’in soyu Türkleri oluşturmaktadır.

Churcward, Sümerlerin yazılı kalıntılarında da bu olayın benzerine rastlanmasını Sümerlerin yok olan kıta Mu’dan gelmesine bağladı. Yine aynı şekilde Uygur Türklerinin kullandığı dil ve alfabenin de Sümerler ve Nakaal tabletlerindeki dil ile benzerliğini görmüş ve Türkleri de Mu’dan gelen bir topluluk olarak görmüştür.

Churchward’ın bu araştırmaları Atatürk’ü çok etkilemiştir. Hatta Churchward’ı konuşmak için Türkiye’ye davet etmiş ancak Churchward yaşı sebebiyle gelememiştir.

Bunun yanında Türk Tarih Tezi’nin diğer bir safhası ise Truvalılar ile Türkler arasındaki bağdır. Alman araştırmacı Schliemann, Homeros’un destanvari İlyada’sından yola çıkarak 1871’de Çanakkale Hisarlık’ta kazı çalışmalarına başlamıştır. Ve inandığı gibi Truva uygarlığına ait kalıntılar bulmuştur. Bu arkeoloji çalışmaları dünya tarihini yeniden yazacaktı…

Homeros’un İlyada’sı tam olarak olmasa da gerçekti. Gerçekten Truva uygarlığı vardı. Çok gelişmiş bir uygarlıktı. Ayrıca düşmanlarının barış için gönderdiği tahtadan bir at ile sonları gelmişti. Schliemann haklı çıkmıştı!

Atatürk’ün ise başka bir düşüncesi vardı. Atatürk, Türklerin kökeninin bu Truva uygarlığına dayandığını düşünüyordu. Atatürk’ün böyle düşünmesine neden olan somut bir şey yoktu aslında. O sadece Truva uygarlığı ile Türklerin benzerliğine odaklanmıştı. Truvalılar vakti zamanında Anadolu’yu batıdan korumuşlardı. Ancak ancak batı, savaşı kuralına göre oynamayarak yani hile yaparak Truva uygarlığına son vermişti…

Atatürk Truvalıların Türklüğü konusunda araştırmalar yaptı. Ancak Atatürk bu araştırmalarını sağlam bir temele dayandıramadı. Bir hışımla ortaya atılan Truvalıların Türklüğü meselesi bir düşünceden öteye geçemedi.

Bana göre, Atatürk’ün bu araştırmaları yapmasının aslında tek bir nedeni vardı. O da Batı ve Avrupa merkezli tarih tezlerini çürütmekti. Kısmen başarılı oldu da aslında. Ancak Atatürk’ün özellikle bu konuda bir karşı tez oluşturma fikri ile çok uçuk fikirlere gittiğini görürüz. Ancak yine de bu araştırmaların hiçbir işe yaramadığını da söylemek imkansızdır. Çünkü bu araştırmalar sayesinde görülmüştür ki Türkler, Uygarlığın beşiği olmasa da uygarlığın oluşturucularından biri olmuştur. Ve yine Uygarlığın beşiği olduğunu iddia eden Avrupa devletlerinin uygarlığa pek de bir şey kazandırmadığı ve çoğu reformunu Doğu Uygarlığının sayesinde yaptığı ortaya çıkmıştır.

Ayrıca bugün dünyaya medeniyet satan birçok Batı devletinin de çok değil, birkaç asır önce medeniyetten bihaber olduğunu görürüz. Doğrusunu da söylemek gerekirse Batı, geçen bu sürede de medeniyet ve uygarlık adına pek bir şey öğrenememiştir.

Metin Emre Kuşçu

Siz de fikrinizi söyleyin!