Biyografi,  Deneme,  Gündem Arşivi Klasikleri

Mazhar Osman’dan Alınacak Ders

ŞEHVET-ŞÖHRET-SERVET HASTALIĞI hemen hemen her insanda bulunan sadece dozajı fark eden bir hayat felsefesi gibi bir durum. Her insan birçok şeyden zevk duyar, haz alır; o yüzden hedonist (zevkçi) bir yapısı vardır. Kimisi çok sevdiği bir yiyecekten aşırı mutlu olur, kimisi de bunu cinsellik kaynaklı fetiş durumlardan alır. Her şeyin aşırısı zarar olduğu gibi şehvetin aşırısı da hastalıktır. Şöhret de öyle. Herkesin beğenilmek, takdir edilmek, farklı ve erişilmez olmaktan kaynaklı şöhret olma hastalığı veya sendromu vardır diyebiliriz. Sonuncusu olan servet hastalığı ise bunları besleyen ve sağlayan en büyük hastalıktır. Dünyadaki dengeleri sarsan ve değiştiren de bu hastalıktır. Para, mal, mülk (- ile çok güçlü olma isteği) edinme hep bu hastalığın sonucu artan ihtiyaç fazlası şeylerin tedariki mücadelesinin sonucu olan bir yaşam halidir. Bu servete erişmek için; hırsızlık, hak yeme, cinayet, haksızlık, zor kullanma ve daha bir çok şey gösterilebilir. Bu kadar şeyin Mazhar Osman ile ne alakası var derseniz direkt alakalıdır derim. Şimdi gelelim Mazhar Osman’ın ibretlik hikayesine sonra bu üç hastalıkla bağlantısını anlatalım.

1884’te Dedeağaç’ın Sofulu köyünde doğdu. Babası bankacıydı. Üsküdar’a atandığında Mazhar Osman on yaşındaydı. Üsküdar Mülki İdadisi’ne başladı ve okulu birinci olarak bitirdi. Mülkiye’de okumak istiyordu ama maddi sorunlar yüzünden Tıbbiye-i Askeriye’ye gitmek zorunda kaldı.

Babası işini kaybedince, ailenin bütün dengeleri bozuldu, Osman’ın eğitimine devam edebilmesi için para kazanması şarttı. O zamanlar evde ya da hastanelerde vefat edenlerin başında sabaha kadar bir görevli bekliyordu. Defnedilmeyi bekleyen ölülerin başında gece nöbetleri tutarak hayatını kazandı.

1904 yılında Tabip Yüzbaşı rütbesiyle diplomasını aldı. Hicaz’a tayini çıktı, ancak gidişi bir yıl ertelenince, o da Gülhane Askeri Hastanesi Akliye Servisinde staj yaptı. Bu arada, ilk eseri “Tabâbet-i Ruhiye” adıyla yayınlandı..

Meşrutiyet yeniden ilan edilince, Münih ve Berlin Üniversitelerinde, psikiyatri ihtisası yaptı. 1912’de askeri hekim olarak Balkan Harbi’ne katıldı, gezici hastanelerde çalıştı, savaş alanlarında koleraya karşı mücadele etti.

Askeri Sıhhiye başkanı Süleyman Numan Paşa, Gülhane’den akliye, asabiye, kadın doğum ve anatomi derslerini kaldırınca Mazhar Osman askeriyeden istifa ederek Haseki Hastanesi başhekimi oldu.

1933’te ordinaryüs profesör oldu ve İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği Başkanlığına getirildi, 1941’de emekli oldu. 1951’de şeker hastalığı ve nefes darlığı yüzünden vefat etti. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, bir dönem onun adıyla “Mazhar Osman Hastanesi” olarak anıldı.

Ölümünden iki gün sonra, Bakırköy’ün kıdemlilerinden ‘‘De Gaulle” lakaplı hasta, pencereden bahçedeki doktorlara seslendi: ‘‘Mazhar Osman öldü diye uydurmuşlar. Mazhar Osman ölür mü, ne saçma şey? Bir zamanlar Atatürk için de öldü diye çıkarmışlardı.”

Oğluna sön sözleri şu olmuştu: “Oğlum, belki seni bir daha göremeyeceğim. Hayatta çok çalıştım, muvaffak oldum, mevki ve şöhrete nail oldum. Şu anda bunların aciz kıymetler olduğunu öğreniyorum. Hayatta ne olursan ol, parayı hakir gör, şöhretten iğren. Fakat dik yürü, her zaman dik yürü ve iyi bir insan ol.”

BUGÜNLERDE MAZHAR OSMANLARA O KADAR İHTİYACIMIZ VAR Kİ…

Neden biliyor musunuz bu üç hastalık yüzünden. Deli doktoru olarak anılan Mazhar Osman’ın hayatının üçte birini bile özetlemedim. İnsanların bu doyumsuz olarak yaşadığı ve ölümü kabullenmediği dünya da Mazhar Osman gibilerin nelere katlanarak, bileğinin ve çalışkanlığının sayesinde nerelere geldiğini bilmek, görmek gerekiyor. Ortalık sahte doktor, avukat, rektör hatta sahte üniversiteden geçilmiyor. Yanlış duymadınız sahte üniversite öğrencilerine diploma bile veren her şeyi komple sahte olan ve 400 mezun veren üniversite, sahte çıktı. Her şeyimiz sahte oldu artık. Mazhar Osman’lara o kadar ihtiyacımız var ki. Başkası için bir şey yaptığımızda bunu kendimize mutluluk olarak görmeye başladığımız, birinin sıkıntısına el attığımız zaman insan olabileceğimizi idrak ettiğimiz zaman düzelecek her şey. Çünkü İNSAN OLMAK BİR İDDİADIR ve herkes bu iddiayı ispatlamak zorundadır. İspatlayabilen o kadar az ki bu da insanlıkla ilgili umutlarımızı azaltıyor.

Evrende sonsuz olan bir şey var, o da bilgidir. Onun ne kadarını alabilirseniz, o kadar mutlu ve uzun yaşarsınız unutmayınız. Hayatımıza ışık olmuş Mazhar Osman’ları örnek alarak yaşamamız ve topluma fayda sağlamamız dileğiyle…

Dursun Uzun, Gazeteci/Yazar DANIŞMAN

Not: Yorumlarınızı 0533 265 75 63 whatsapp hattına veya dursunuzun33@hotmail.com adresine bırakabilirsiniz. Telefonla arayanlara cevap vermiyorum bilginiz olsun.

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!