Deneme,  Ebeveyn,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Şiir

Kocanızı, Komşunuzu, Kendinizi Değil, Çocuğunuzu Koruyun!

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan kork.

Gün geçmiyor ki hepimizi derinden sarsan bir haberle karşılaşmayalım. Midemiz bulanarak, kalbimiz sıkışarak okuyoruz ve izliyoruz olan biteni.
Peki ya tanık olanlar, yaşayanlar? Çocuklar… Ahh çocuklar!
Kanayan bir yara olsa çaresi olurdu belki. Ne yara bandı, ne başka bir şey işe yaramaz. Öyle bir yere geldik ki, metastaz yapmış kanser hücresi gibi bedenimize hiç de yabancı olmayan komşu organlar yapıyor birbirine bu kötülükleri. Öldürüyor yavaş yavaş…

***

Bizim kuşakta hemen her ailede belli kurallar vardı. Hiç kimsenin evinde yatıya kalmamak, yabancılardan bir şey kabul etmemek, hiç kimsenin bedenimize dokunmasına izin vermemek gibi… Yeter mi? Yetmez!
Komşunuzun, dedesi yaşındaki kocasının değişik sarıldığını fark edip size çocuğunuz söylediğinde ona; “Olur mu hiç öyle şey, sana öyle gelmiştir. Aman, komşu teyzenizin kulağına falan gitmesin,” türünde bir yanıt veremezsiniz!
Kocanız, gecenin bir bölümünü kızınızın yatağında geçiremez.
Hiç kimse, hiç kimseyi boynundan, dudağından öpemez! Bu kişi amca, dayı, ağabey, baba ya da sevdiğiniz, güvendiğiniz(!) bir komşu bile olsa…
Çocuğunuz, ailece görüştüğünüz bir yere bile gitmek istemiyorsa nedenini anlamaya çalışmalısınız.
Çocuklar konuşamaz bazen. Bazen anlamlandıramaz. Anne anlamalı, gözlemlemeli.
İnsan, çocuğunun beden dilini doğru okuyamıyorsa, suskun çığlıklarını duyamıyorsa, orada, o evde, o annede bir sorun vardır.

***

Anne, eşini çocuklarının önünde tutamaz!
Konu komşuya, çevreye deli gibi koşup, onlarla ilişkilerini iyi tutup, çocuklarıyla kötü olamaz!
Çocuklar pek çok konuda ebeveynlerini suçluyorsa, anne ve baba önce kendilerini sorgulamalı.
Lanet okumak, küfür etmek, idam istemek, hepsi ve daha fazlası geçiyor içimizden… Ancak ne yazık ki hiçbiri olanları, olacakları önlemiyor.
“Aman kimse duymasın” demek yerine, “herkes duysun” demeliyiz.
Susmak daha çok acıtır…
Görünmeyen yaralar, görünenlerden daha çok acıtır…
Söylen(e)meyenler volkan olur…
Sessiz çığlıklar atan çocuklar, anneler… Çocuklar… Ahh çocuklar!
Pek çok insan gibi uykularım kaçıyor. Bu yazıyı yazmama neden olan, sevgili Sevgi Ünal’ın içimi dağlayan aşağıdaki şiiri oldu.

“ÜRKEK BİR SERÇE

Korkarsın o gelecek diye
Belki amcandır o,
Belki dayın,
Belki kuzenin,
Belki de baban.
Ne olduğunu bilemezsin önceleri,
Bu öpücükler neyin nesi?
Öper, sever ya…
Alır kucağına, okşar ya…
Babandır,
Kanındır, canındır.
Ondan bağdaştıramazsın
Baba kokusunu bir türlü
Şehvet denen o kötü
Tutkuyla.
Anladığında tomurcuğa
Vurmuştur memelerin.
Yetmez olur ama o adama
Ne öpücükleri, ne ellemeleri.
Hoyratlaşan ellerinde
Olurken bir küçük kadın,
Gözlerin senin değildir artık.
Küserler onlar da bedenin gibi yaşama.
Bir çember alır seni içine ki,
Öyle böyle değil…
Ne sırtını dayayacak bir duvar,
Ne tutacak bir kulp gelir eline.
Savrulur durursun çaresizce.
Kaçmak ne kelime!
Çünkü kutsaldır aile,
Öyle gelmiştir yüzyıllardan beri.
Kimse bilmez ki içinde
Biriken irini.
Sarılmak istesen de dışarıdaki hayata,
Korkuların dağ olur önünde.
Gözünde küçülen bedeninse
Her gece o adama hazine.
Kör gözler, kapalı kulaklar
Geçit vermez ki haykırışlarına.
Derdini anlatamazsın, anan bile olsa.
Sarılma vakti de geçmiştir artık
Gözyaşlarınla büyüttüğün bebeğine.
Islanan yastıklar tanık olurken çektiklerine,
Geceler utanır o adam yerine.
Bir de hor görmeler başlar çevrende,
“Bu kız niye böyle?
Konuşmuyor,
Kendini beğenmiş işte!”
Oysa içindeki volkan patlamak üzeredir.
Kimse duyumsayamaz
Yüreğini yakan lavın sıcaklığını,
Ömür boyu devam edecek erkek düşmanlığını.
İçinde bir yara kanarken durmaksızın,
Sen de kanayan bir yarasısın toplumun,
Ürkek bir serçenin ayak izleridir
Ardında her zaman bıraktığın.”

Nilgün Sezeralp

Siz de fikrinizi söyleyin!