Ekoloji,  Felsefe,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Sosyoloji

Ekoloji Problemi Üzerine Yeniden Düşünmek

Çevre problemi veya diğer adıyla ekoloji problemi öncelikli olarak doğanın değil, insanın bir problemidir. Çevre problemi, insan doğa dışında tasarladığı zaman düşünülmesi mümkün olmayan bir problemdir. Çevre problemi insan için bir problemdir. İnsanı doğada kavradığımız oranda bir çevre probleminden bahsedebilir.

Oysa son 50-60 yılın ekoloji tartışması, çözüm söz konusu olduğunda problemi hep insansız bir doğa tartışmasına sıkıştırmaya çalışmıştır. İnsan, problemin kaynağı olarak görülmüştür. Tarih üstü bir söylemle problemin insanın doğaya müdahalesi ile başladığı kabul edilmiştir.

Fakat problemin çözümü söz konusu olduğunda doğa romantizmini andıran bir tutumla, kendiliğinden doğaya hayranlık ile önce insan doğanın dışında tutulmuş ve sonra insan doğanın kendiliğinden gidişine tâbi kılınmıştır. Böylece ekolojik problemlere insansız bir çözüm üretilmiştir.

Diğer bir deyişle probleme dair çözüm önerileri söz konusu olduğunda insan ya düşünmenin konusuna dahil edilmemiştir ya da en iyi durumda dahil edilmiş ise sanki ilkel tarımcı topluma geri dönmek gerektiği ima edilmiş veya açıkça savunulmuştur.

Çevre sorununa dair bu hâkim discours ve hareket bugün çözmek için yola çıktığı problemi de kendisini de unutmuş ve unutturmuş ve yok olup gitmiştir. Eylemde görünüşte radikal, söylemde konformist olan bu çevre hareketinden bugün herhangi ciddi bir iz kalmamıştır. Ama problem ağırlaşarak devam etmektedir.

Bu hareketlerin nasıl oluştuğunu, mahiyetinin ve akıbetinin ne olduğunu bilmek istiyorsak, örneğin hareketin Joschka Fischer gibi önderlerinin politik akıbetini takip etmek yeterlidir.

Yeni bir ekoloji veya çevre hareketine ihtiyaç olduğu çok açıktır. Fakat bu konuda hareket noktası ne olacaktır? Bu konuda 50-60 yıldır yürütülen discours en az iki şeyi kesin olarak göstermiştir. Bunlardan ilki, yeni bir ekoloji hareketinin kaba bir endüstri düşmanlığı yapamayacağıdır. Endüstri insanlığın tarihi boyunca ürettiği bir kültür nesnesidir.

Bunun sonucu olarak, ikincisi, yeni ekoloji hareketinin çevre problemini sosyal bir problem olarak kavramasına karşı mesafeli olamayacağıdır. Yeni bir ekoloji hareketi, daha önceki hareketlerde açık veya saklı insan düşmanı ve mevcut koşullara karşında kaygısız pozitivist tutuma karşı eleştirel olmak zorundadır. Ekoloji problemi bütünlüklü radikal toplumsal bir değişim talebini içermeden anlamlı bir harekete dönüşmesi mümkün olmayacaktır.

Öyleyse problemin kaynağı insan olan, fakat kendisini doğada ve çevrede ifade eden, ama aynı zamanda sosyal ilişkilere de yansıyan ekoloji problemini teorik olarak hallederken tüm bu ilişkiler yumağının içinde nereye odaklanmalı diye sormak gerekiyor. Çözüm için işe nereden başlamalı?

Ekoloji hareketi ve ekolojik problemler üzerine düşünenler şimdiye kadar genellikle aynı sonuca çıkan “düalist” diyebileceğimiz iki farklı yolu seçmiştir. Şimdiye kadar probleme ya doğa odaklı ya da insan odaklı bakıldı. Her iki durumda da “suçlu” ve sorumlu insan olarak belirlendi. Çözüm önerileri de bu parçalı dünya tasarımı çerçevesinde aranmıştır.

Bu kaba yaklaşımlara göre, eğer insanın varlığı bir problem ise, tutarlı bir şekilde düşünürsek, insanı ortadan kaldırarak problemin çözümünü önermek gerekecektir. Bunun mümkün olmaması, yani insanlığın kendi kendisini ortadan kaldırmasının mümkün olmaması bir tarafa; hayvanın ve genel olarak doğanın kendisinin “çevre” problemi yaratmadığı bir illüzyondur.

Eğer ekoloji probleminin çözümü için önerilen bu pür natüralist ve negatif insan merkezci yaklaşımlar çözümden çok problem üretiyorsa üçüncü bir yol üzerine düşünmenin zamanı gelmiştir. Bu öneri ilişkisel veya daha çok bilinen bir kavramla diyalektik bakışı temel alan bir öneridir.

Bu üçüncü öneri bugün genel negatif bir bilinç durumuna dönüşen ekoloji problemi algılanmazdan çok önce formüle edilmiştir. İlkesel yaklaşımlar, problemler oluşmadan öngörmeyi, gerekli tedbirleri almayı ve gerekli araçların şimdiden geliştirmesini sağlar. İlişkisel yaklaşıma göre ekolojik problemlere “üretim” odaklı yaklaşmak gerekmektedir.

Üretim insanın emek dolayısıyla doğa ile madde alışverişini örgütlediği kesişim yeridir. Eğer ekolojik problemler, insanın doğayla olan madde alışverişini örgütleme tarzından kaynaklanıyorsa, o zaman üretim tarzını, üretim ilişkilerini bir problem olarak kavramak gerekmektedir. Yeni bir ekoloji hareketinin soruna dair bütünlüklü ve kalıcı çözüm üretebilmesinin koşulu kanımca bu bakış ile mümkündür.

Prof. Dr. Doğan Göçmen

Prof. Dr., Hamburg Üniversitesi’nde felsefe ve sosyal bilimler okudu. Dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Edinburg Üniversitesi’nde mülkiyet ve siyaset ilişkisini inceleyen bir yüksek lisans ve ahlak ve iktisat ilişkisini inceleyen bir doktora tezi yazdı. Türkçe, İngilizce, Almanca ve Rusça akademik yazıları yayınlanmış olan Doğan Göçmen’in Adam Smith üzerine bir İngilizce kitabının yanında “Modern Felsefe, Adam Smith, Hegel ve Karl Marx” adlı bir Türkçe kitabı yayınlanmıştır. Yakında yeni bir Türkçe kitabı daha yayınlanacak olan Göçmen evli ve iki çocuk babasıdır. Doğan Göçmen, 2012 yılından beri Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe dersleri vermektedir. Özellikle modern felsefe, pratik felsefe, Aristoteles, Adam Smith, Klasik Alman Felsefesi, Karl Marx, Husserl ve Wittgenstein çalışmaktadır.

Siz de fikrinizi söyleyin!