-
İstanbul – İstanbul
– Alo, Ayten Hanım? Beni hatırladınız mı, Kısmet? Evet, öğretmen Cavit Bey’in eşiyle büyük mağazada alışveriş yaparken tanışmıştık. Neden aradığımı söyleyeyim: Eski tabirle, “bir maniniz yoksa” bugün öğleden sonra sizi ziyaret etmek isterdim……
-
Anıları Sağarken
Senin adını ben seçtim, oğlum; anneni kandırdım, nüfus memuruyla savaştım. Babam da, onun babası da çocuklarına isim koydular, ama kavgasız, didişmesiz. Hoca çocuğunun adını kulağına okurken, babam kasıntıyla ellerini göğsünde kavuşturmuş, gözleri gururdan…
-
Penceremden
Güneye bakıyor pencerem, çiçeklerle donanmış. Çoğunun adını bilmem. Karım da bilmez ama sevgiyle büyütüyor onları. Pencere benim, çiçekler onun. Sularken konuşur, tozlarını alırken okşar. Evin içi bahçeye döndü. Günün birinde kaldırıp hepsini atacağını…
-
Kafeste
Anne kırkındaydı Almanya göçmenliğine başladığında. Mutsuz bir evlilik geçmişti başından. Beş yıl sonra ayrılınca babanın yanında kalan iki oğlunu bırakmıştı ardında. Boşandığında 22 yaşında olan şekerci Emin efendinin kızı Fazilet, mahkemenin ona verdiği…
-
Onaltıya
Babam evde hiç söz etmemişti işten, Lâzı nerede, nasıl tanıdığından. Belki tanımıyordu da, bilen biri salık vermişti. Demokrat Partiliydi babam. Parti için her şeyini satıp savmıştı. En son dükkânı elden çıkaralı yıllar vardı.…