Edebiyat,  Gundem Arşivi Klasikleri

Başkalarını Anlamak

Belki de insan bu eksikliğini giderdiğinde tamamlanacak ve kurtulacak yarımlığından. Ne çok işe yaramış olacak kitaplar o vakit; şiirler, öyküler, masallar, denemeler, romanlar… Kütüphaneler, gazeteler, dergiler… Ne çok işe yaramış olacak, sinemalar, tiyatrolar; konferanslar, paneller; gezip görmeler… Yani başkalarını anladığında insan! Başkalarının yerine koyduğunda kendini. Kurtulduğunda karanlığından…

Milyonlar halinde savaşa sokulan insanlar, savaşı düşünenler, şiddetten şerbetlenenler kopacak bir bir, o ilkel iletişimlerinden… İnsan konuşa konuşa, düşüne düşüne, sora sora… Yanlışlar sadece öğrenmek için.

Kalkacak biri örneğin, “ben iyi düşünmemiş olabilirim, şuralarını değiştirmeliyim düşündüklerimin, onarmalıyım bazı bildiklerimi, bazen düşünceler de eskiyebiliyor, yaşlanıyor bazı sözcükler, bazı tümceler de. Ayrıca değiştirmek, dönüştürmektir aslolan. Önce kendimizi ama. İnsanı aramak ama kendimizden başlamak ilk önce” diyecek. Ve bu, dalga dalga…Ve karanfil elden ele…

Tarih ki insanların ileriye bakan gözleridir, öyleyse bu araç kullanılarak yeni insan kazısı yapılacak geçmişin dehlizlerinde. Kitaplar mı yakılmış ve kütüphaneler, kitapları ve kütüphaneleri yakanlar insanları da mı yakmış? Giyotin neden icat edilmiş, neden kurşuna dizilmiş Lorca? Adı neydi gücünü insanın boğazına ilmik atmaktan alan çingenenin? Ve neden kentler ateşe verilmiş durup dururken? Neden çekinerek öter hala kuşlar? Açlık, işsizlik ve kendini yenilemekte zorlanan doğa, sürekliliğini korumakta zorlanan hayat… İnsanın kendinden yana olmasının tam sırası işte. Kimseyi ötekileştirmediğinde başardığı, düşmanlaştırmadığında kimseyi… Kendini anladığında, ötekini anladığı sürece.

Ya insanın kendini keşfetmesi, yeteneklerinin farkına varması, aklının sınırlarına ulaşması, yüreğini dilin berrak sularında yıkaması… Yaptıklarından utanması efendinin, zincirlerini koparıp atması kölenin… Mümkün bir dünya, mümkün insan. Ve ilişkileri şimdiden yaşanmamışlıkların… Dokunulmamışlıkların… Kurulmamışlıkların…

Belki de iddiasından vazgeçecek böyle olunca, “insan, pahalı giysiler giyebilir, gözlük ve kravat takabilir, lüks otomobiller kullanabilir, uçağa binebilir, uzaya çıkar ama değişmez; vazgeçemez birbirine eziyet etmekten, sömürmekten, sömürülmekten, emrindekilere hükmetmekten. Ya da kurban olmaktan birine, kurban etmekten birilerini” diyen.

Düş kurmak mı diyeceğiz bunlara! Ama insan düş kurduğu kadar insan. İnsandan ve dünyadan yana olduğu sürece. Ve bunun için göze aldığı sürece kavgayı, insanla ve dünyayla.

Bir şiirle mi bitsin bu yazı! Hadi öyle olsun! Daha güzel olsun diye dünya, güzellik kurtarsın diye dünyayı! Aşk ve sevgi… Düşünmek ve dönüşmek…. En gerçek yanımızı şiirle yakalayarak. Ama şiir Ülkü Tamer‘den olsun:

“şiir her gün yeniden başlar
her sabah uyanır
yıkar kelimelerini
harflerini tarar”

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!