Güncel - Aktüalite,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Toplum

Deprem Davalarında Bizden Gizlenen Bir Şey Mi Var?

Bundan neredeyse dört sene önce, 30 Ekim 2020 günü İzmir şiddetli bir deprem ile sarsıldı ve ne yazık ki yıkılan binalarda insanlarımız öldü. Davalar açıldı, bazı davalar tamamlandı ve bazıları sürmekte. Yakından tanıdığım, saygın İnşaat Mühendisi Orhan Ayber, yıkılan bir bina nedeniyle yargılaması tamamlanıp aynı binanın müteahhidi ile birlikte cezaevine kondu. Ayber’in statik hesaplarını yaptığı ve fenni mesulü olduğu bina 1995 senesinde sahibine iki blok olarak teslim edilmişti. Dikkat ediniz, “fenni mesul” unvanı iskân onayı alınınca (1995) sona erer. Bu iki bloktan B Blok depremde yıkıldı, A Blok ise yıkılmadı. Mantıklı bir yaklaşımla, iki blok arasında en önemli fark; aynı koşullarda inşa edilen iki binadan (yıkılan) B Blokta yapı sahibi sığınak olarak tasarlanan zemin altındaki bölümü tadil ettirip işyerine dönüştürmüştü. Bir yurttaş olarak sorguladığımız zaman, inşaat mühendisi Orhan Ayber o bölümü sığınak olarak tasarlamak zorunda mıydı? Evet, zorundaydı çünkü 1988 yılında yürürlüğe giren mevzuata göre o vasıftaki binada sığınak olmak zorundaydı. Velev ki sığınak olmadan tasarlasa iskân izni alamazdı. Müteahhit de aynı nedenle binayı sığınak içerecek şekilde teslim etmek zorunda idi. İlerleyen zamanda bu binanın sığınak olan bölümünü mülk sahibinin tadil etmesinde, duvarları kaldırmasında hatta kirişleri tıraşlayıp kolonları kesmesine mühendis yahut müteahhit engel olabilir miydi? Hayır, olamazdı. Birisi kapınızı çalıp kendisini o binayı tasarlayan inşaat mühendisi olarak takdim ederek mülkünüzü nasıl kullanmanız gerektiğini bildirse kabul etmek zorunda değilsiniz. Bina sahibine iskâna hazır teslim edildikten sonra çeyrek asır boyunca İzmir Kentimiz küçük ve orta şiddetli depremlere maruz kaldı ve binada bazı sorunlar ortaya çıktı. Kuvvetle muhtemel zemin altı ve zemin katlardaki tadilatlar nedeniyle bina dayanma gücünü geri dönülmesi zor bir şekilde yitirmişti, depreme dirençli olabilmesi için güçlendirilmesi, bu mümkün değilse yeniden inşa edilmesi gerekliydi. Ne var ki bu hususta müteahhittin, inşaat mühendisinin yapabileceği hiçbir şey yok. Nitekim mülk sahipleri farklı müteahhitler ile yaptıkları pazarlıklar sonuç vermeyince binada ikamet aynen devam etti. Ne yazık ki bu durumdaki binaların tahliye edilmesini sağlayacak bir kurum yok. Binayı sağlam teslim eden mühendis ve müteahhittin de herhangi bir sorumluluğu olamaz.

Binanın tesliminden çeyrek yüzyıl geçip bina depremde yıkılınca akıllara hemen orijinal tasarımı yapan mühendis ile binayı iskâna uygun olarak teslim eden yüklenici geldi ve Türk yargı tarihinde görmediğimiz bir süratle 37 ayda hüküm tesis edilerek bütün hukuk yolları tükendi. Binayı tadil eden esnaf yargılamaya dâhil edilmeden emekli inşaat mühendisi Orhan Ayber ve müteahhit Şerafettin Ağar hüküm giyerek tutuklandılar. Belediye’de mimari projeye ve betonarme projeye onay veren yetkililerin Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması sürüyor. Kanaatimce ortada çok ciddi bir yanlış anlama var. Belediye tarafından yetkilendirilen mühendis mimari projeye ve betonarme projeye uygun raporu verdi ise proje ve teslim anında geçerli mevzuata uygun demektir. Oysa ki Belediye binaya ruhsat ve eklerine uygun yapı kullanma ruhsatı verdikten sonra fenni mesul Orhan Ayber’in de Noter tarafından verilen taahhütnameye göre görevi bitiyor. Bina depremde yıkıldıktan sonra projede olan ve telim edilen binada bulunan 23 numaralı kolon ve yanındaki perde kolon kesilmiş. Binayı teslim alacak mülk sahibinin ticari çıkarı için sığınakları yıkacağı veya zemin kattaki konutları dükkâna dönüştüreceğini bu insanlar bilemez ki. O günkü yönetmeliklere harfiyen uygun inşa edilen ve sahibine teslim edilen binanın 1993-1995 yıllarında gerekli onaylarını verenler niye yargılanır? Kamuoyu haklı olarak kamu personeli yetkililer de yargılansın istiyor, ancak yargılanması istenen yetkililer bu mantık dışı tadilatlara göz yuman üst düzey yetkililer. İmar affı, imar barışı çıkaranlar nerede? Sığınak zorunluluğu kaldırıldıktan sonra çok sayıda binada sığınakların depo, işyeri vb. olarak kullanılmak üzere tadil edildiğini, ardından imar affı ile ruhsatlarının verildiğini hepimiz biliyoruz. Ağır Ceza mahkemesinde yargılaması sürenler orijinal projeye ve tasarıma onay verenler. Peki, o yapılardaki tadilata göz yuman hatta “imar barışı” deyip ruhsat verenler?

Ne yazık ki 6 Şubat 2023 günü, bu kez Güneydoğu Anadolu’da on bir ilimizi etkileyen ve art arda gelen afet boyutundaki iki deprem on binlerce can aldı ve tarifi imkânsız bir acı bıraktı. Her iki depremle ilişkili yargı süreci akıllara bazı ciddi sorular getirdi. Kahramanmaraş’ın depremden en az etkilenen bir mahallesinde zemin inşaata uygun (set yapılı) olduğu için binaların tamamına yakını sağlam kalırken dört adet bina yıkılıyor ki bunlardan ikisinin altında pastane ikisinin altında banka şubesi var. Bir başka deyişle seneler önce kısıtlı imkânlarla inşa edilmiş binalar orijinal tasarımına sadık kaldı ise depreme dayanıyor ancak ağır tadilat görenler yıkılıyor. Bu binalara en iyi örnek o mahalledeki Ezgi Apartmanı. Kervan Pastanesi bu apartmana asma kat çıkmak, yeni ünite eklemek, kolonlara zarar vererek yük asansörü eklemek gibi mantığa aykırı eklemeler yapıyor. Karadeniz Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti durumu tespit ediyor. Avukatın itirazı sonucu mahkeme yeni bilirkişi heyeti tayin ediyor. Bu yeni bilirkişi heyeti 31 Temmuz 2024 günü mahkemeye tarihe geçecek bilirkişi raporunu teslim ediyor. Beş kişilik bilirkişi heyetine göre Kervan Pastaneleri asansör monte etmek için binanın kolonlarını o kadar düzgün kesiyorlar, binayı o kadar teknik tadil ediyorlar (!) ki binanın yıkılmasında bu tadilatın hiçbir önemi yokmuş. Onlara görebinanın 1990’lı yıllarda fenni mesulü olan müteveffa inşaat mühendisi o kadar kötü proje çizmiş ki bu bina zaten yıkılacakmış. Ne hikmetse bu beş kişilik bilirkişi heyeti aldıkları bütün bilirkişilik dosyalarında aynı beşli olarak rapor tanzim ediyorlar ve her halükarda suçu orijinal projeyi çizen mühendise atıyorlar. İnşaat mühendislerine göre binanın her bir katı aynı değerde “rijid” olmalı yani “yapısını koruyacak şekilde sert” olmalı. Bir mülk sahibi taşıyıcı kolon olsun perde kolon olsun bunları zemin kattan kaldırınca zemin kat daha oynak üst katlar zemine göre “rijid” oluyor ve depreme dayanıklılık zaafa uğruyor. Raporlarında tadilatın yıkıma neden olmadığını, tasarım aşamasında mühendislik hatası olduğunu yazan bazı bilirkişiler yurtdışında yaptıkları sunumlarda ise aksine bu şekilde tadilat gören binaların depremde nasıl yıkıldıklarını slayt gösterisi eşliğinde yabancı akademisyenlere gösteriyor. Hal böyle iken bilirkişi raporları ne kadar inandırıcı? Orhan Ayber hem Ağır Ceza mahkemesinde hem de Yargıtay aşamasında adeta yalvardı, fenne uygun teni bilirkişi raporu alınsın diye ancak kabul edilmedi. Kısacası, rapor bazılarına “dokunuyor” ise yenisi isteniyor, gerçeği örtbas edip Orhan Ayber gibi hiç sorumluluğu kalmamış mühendisleri suçluyorsa kabul görüyor.

Adalet Peşindeki Aileler sosyal medya üzerinden örgütlenip Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşanan acı kayıpların gerçek müsebbiplerinin  adalet önüne çıkmaları için uğraşıyor, örneğin Kervan Pastanelerinin halen firari olan sahibini. Ama ortada akla ve vicdana aykırı durumlar var. İçişleri Bakanı ile samimi fotoğrafı olan iş insanı 18 aydır yakalanamıyor. Bir başka müteahhit, çok sayıda binası yıkıldığı halde İzmir’de noter işlemi (mal devri) yaptığı Adalet Peşinde Aileler tarafından ortaya çıkarılınca depremden bir buçuk sene sonra İzmir’de yazlığında yakalanıyor. Buna karşılık Şerafettin Ağar ve Orhan Ayber depremden bir gün sonra evlerinden alındı. Adalet niye kişiden kişiye farklı uygulanıyor?

20 Ekim 2020 İzmir, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin yargı sürecini izlediğimizde adaletsizlik hepimizi üzüyor zira 1993-1995 arasında fenni mesul sıfatı ile binanın iskâna hazır teslimini sağlayan inşaat mühendisi 84’lü yaşlarında hüküm giyip cezaevine giriyor ama beş kuruşluk menfaat için konutların sığınaklarını zemin katlarını tadil edip yıkıma yol açanlar yargılanmıyor bile. Öte yandan ne zaman olacağını bilmediğimiz sonraki deprem bizi daha çok endişelendiriyor. Çünkü Orhan Ayber’in sadece kamuoyu tepkisine yanıt vermek için göstermelik olarak hüküm giydiğini biliyoruz. O tarihte (1993) kötü bir proje çizdi ise yargılanır, hüküm giyer, cezasını çeker (ki zaten ilerleyen yaşına ve kanser hastalığına karşın cezaevinde). Ancak sorun şu ki, Orhan Ayber ve müteahhit Şerafettin Ağar’ın hüküm giymeleri karşılığında asıl suçlular ve asıl sorunlar gizleniyor. Başka hangi binalarda sığınaklar depo veya işyeri olacak şekilde bozuldu, duvarları hatta kolonları yıkıldı? Nitekim 1988’de başlayan sığınak zorunluluğu yaklaşık on yıl sürdü ama o binaların çoğunda sonradan tadilat yapıldı ve bunlar da aynı kaderi paylaşabilir. Peki, Kahramanmaraş Ezgi Apartmanında olduğu gibi hangi konutların zemin katına asma kat çıkılıp kolonlar kesildi? Ezgi Apartmanı sakinleri depremden bir yıl önce Belediyeye resmi yazı ile “binadaki tadilatın kendilerini korkuttuğunu, bir an evvel araştırılmasını” talep ettikleri başvuruyu kim görmezden geldi? Bu tadilat gören binalara kim neye istinaden imar affı verdi? Kamuoyu bunların yargılanmasını talep ediyor, betonarme ve mimari projesi uygun olan binaya “uygun” raporu veren mühendis ve mimarların değil. Asıl suçluların ve asıl sorunların gizlenmesi için 80 yaş üzeri insanların hapiste tutulması kamuoyunu tatmin etmiyor, aksine üzüyor ve endişeye sevk ediyor.

Aysel Ayber

Siz de fikrinizi söyleyin!