Edebiyat,  Gundem Arşivi Klasikleri

Doğduğun Gün Kutlu Gündür… Olmasan Da Aramızda…

21 Temmuz 1936 & 21 Temmuz 2018

Daha önce de yazmıştım, 21 Temmuz 2010 son doğum günü. Sabah erkenden aradım ancak yalnızca; “Doğum günün kutlu…..” diyebildim…O nun da sesi titredi, kapandı telefon…

Oysa hasta değildi…

Beş yıl önce bir yazı paylaşmışım… Yine, yeniden Gündem Arşivi’nin sevgili okurlarına…

DOĞDUĞUN GÜN KUTLU GÜNDÜR… OLMASAN DA ARAMIZDA…

BU YAZI SANA ARMAĞANIM OLSUN BABAM…

‘Bahar gelmiş olmalı
Adının önünde sekiyor kuş sesleri’

Sen ellerinin titremesinden anlardın ya baharın geldiğini, bense anlıyorum titremesinden yüreğimin…

‘Giderken kuşları da götürdün
İndirdin kepengini gökyüzünün’

Diyorlar ki; Nisandan kalma bir bulut ağlıyormuş hala...’Şimdi yemyeşil doğada kar düşüyor sesime… Sözcüklerim bembeyaz…’

Babamı ilk hissettiğimde başım dizlerindeydi. Bir eliyle saçlarımı okşarken, bir elinde bilmem ki hangi kitap, hangi şiir?
Devirdim yüz yılın yarısını, gece uyku öncesi bazen bir eli gelir yine saçlarımın arasına, bir elinde kitap yine… Bu kez biliyorum hangi kitap, hangi şiir… Duyuyorum sesini usulca;

“Usuma ölüm düşse ilk seni düşünürüm
Seni yaşarım baştan başa bütün gün
Bakarım boynu bükük Nilgün’ üm
Oturmuş eşiğe elinde bir salkım üzüm..”
./..

Ruşen Hakkı demek çiçeklenmekti çokça. Alabildiğine mavilikti… Uçsuz bucaksız umuttu… Ben maviliğimi O’ndan alıyordum. ‘Nilgün’ mavi, mavimtrak demekti…
Şimdi daha az maviyim… daha az çiçekli…
Ancak, O’ndan kalan Umut hep var. Solmaya yüz tutsa da bazen, filizlenip yeşeriveriyor birden. Bazen gülüşüyle gelip oturuveriyor sıcacık, ısınıyor yüreğim… Bazen de bir dizesiyle…

‘Güneş nasıl doğarsa
Denizden ovadan
Ya da güzelim tepelerin
Başı dumanlı dağların ardından’

İşte öyle bir şiir gibi doğuveriyor ansızın ektiği UMUT tohumları…

‘Çiselerken yağmur inceden
Yolda rastlasam,
Bir gülüş sarar yüzünü katıksız
Yağmur diner, güneş açar.’
der Sevgili Fatma Türk Kuskaya… bir şiirinde… İşte öyle güneşti O’ nun gülüşleri. Dostluktu yüzü.

Hep söyledim. Demiryolu (şimdiki adıyla) yürüyüş yolu eksik, boş, selamsız, en çok da ‘MERHABA’sız…

“İzmit’teki çınarlardan biri Ruşen Hakkı’nın mıdır bilmem. Dikili bir ağacı olduysa sevinirim de. Ama Ruşen Hakkı bir ağaç olsaydı bence AKASYA olurdu. Çiçekleri kokulu, tomurcukları ballı. Gölgesi kıvamında bir yeşil akasya” demiş Sevgili Sennur Sezer.

‘Öldükleri söylens de inanma
Nedir ki ölmüşlüğu ağaçların doğada
Bir yerlerden sürer gider
Kökü toprakta.’

O bir çınarsa eğer, kökü de buralarda. Ölen ağaç bin yerde şimdi..
Buralarda olduğuna inandığım çok sevgili Fahrettin Demir’i de anmadan olmaz. Aynı hastanede, aynı zaman diliminde yattılar. Fahrettin Hoca babamdan kısa bir süre önce çıktı son yolculuğuna, yer ayırmak için belki de çok sevdiği dostuna kendi yanında…

Her insan bir öyküdür aslında. Ancak öyle öyküler vardır ki, savurur sizi oradan oraya. Uçurum kenarında gibi yaşarsınız hayatı. Benim hayatım da bir yanıyla böyle geçti.
O yıllarda, günler, haftalar sonra ilk kez, güçlükle pencereyi açıp, dışarıya baktığımda;

“Aaaaa Baba!..Gökyüzü, ay, yıldızlar hepsi duruyor yerinde.”
O bakışını asla unutamam. Yemek masasındaydı, yerinden kalktı, omuzlarımı tuttu… Ve yalnızca en derinine baktı yüreğimin.
O andan sonra birlikte harmanladık acılarımızı, sevdalarımızı, kavgamızı, sevincimizi… Birlikte direndik…

‘Seni yalnız ve umutsuz komam
Ve de kör bir bıçak gibi ortalarda
YASLAN BANA…’

Her sevdalı yüreğin harcı değildir sevdiğinin tarhanasıysa tarhanasına, yok bulguruysa bulguruna katılmak… O’ na bölünmek günde üç öğün…
Kimbilir belki de bu yüzden mercimeğin de, bulgurun da taşı gider O’nu bulurdu.
“Ulaaan” diyerek fırlardı yerinden, biz sessizce gülerdik, döndüğünde ortak olurdu gülüşümüze.

Güzel günlerdi. Yaz günlerinin kendine özgü bir kokusu olurdu o zamanlar, şimdilerde duyamadığım. Sokaktan döndüğümüzde, oksijenli pamukla silerdi yaralanan dizlerimizi. Acırdı… Üflerdi… ‘Geçecek’ derdi… Önce köpürürdü bembeyaz… Sonra sönüp giderdi.
Söndü gitti her şey!..

Şimdi annem, ‘indirip gölgeni duvardan, oturtuyor seni yanına nedensiz.’ gittiğinden beri sen…

Balkonunuz senin sevdiğin gibi yine… Sevdiğin çiçeklerle…
‘ince bir sevda nakışcısı gibi işliyor’ annem seni hala yüreğine…
‘parmağındaki alyansla adını..’ kızlarınla seni güzelliyor. Aşkınızı dokumaya devam etmekte, perdesi alçak sesinin işliğinde…

Ve bir köşe hazırladı sevdiğin, sıradan şeylerden oluşan. Tuzluğun, biberliğin hepsi duruyor bir arada…

Biz de bir aradayız Babam… Sevenlerinle bir aradayız…

SENİ SEVMEYE… SENİ ÖZLEMEYE DEVAM ETMEKTEYİZ….

Kızın Nilgün…

Siz de fikrinizi söyleyin!