Deneme,  Edebiyat,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Kitaplar,  Toplum

“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan’a Mektup

“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan arkadaşıma mektubumdur.

Sevgili arkadaşım,

Şiirleri okumaya başlar başlamaz daha; ‘Ne kadar erken tanıdık ölümü,’ diye düşündüm. Hem de her çeşidinden… Dededen, neneden, sıralısından, sırasızından… Ama en çok da sırasızlarından.

Çocukluğumuzun sırasız ve cellat eliyle kıyılmış Deniz’lerden gelmişti ilk ölümün jilet kesiği acısı.

“koşar bir afişten savrulmuş
benim sesim kurumaz bağlasalar çözerim
söylerim aşkı
bir küçük özlem
durmaz
büyütürüm ama bu sabah
nereye koymalı böyle bir sabahı”

Bir zamanlar onlar abilerin, ablalarındır, sonra sen büyür yaşlanırsın onlar gencecik yaşar içinde.

‘Deniz’ dersin, kuşağının sırasız gitmiş, kaç delikanlısının ismi çiçekler gibi açar kalbinde. O kuşaktan kimi söylersen aynı bahçe içinde Deniz’ler de açar tüm aydınlığıyla.

Hey Denizler Denizler.
Hey Deryalar Denizler.

Bizim gençliğimiz de, sırasız gitmeler tarihi biraz.

“Hep peşimizde bir avcı
Keskin nişancı, hedefi sektirmiyor.”

Ömrümüz kelebek ömrü, yalnızlığımız bir ömür. Hayat bir koca telaş. Bir hızlı koşu, soluklanmadan…
Ve bir de genç ölümlü insanlar coğrafyası…

“Ey pervazları okşayan güneş
elbet okudum dudak kıpırtılarını
‘Bu son olsun!’
deyişini. Yoruldum çok.”

Şimdi biz yaşlandık savaşlar çoğaldı. Savaşlar çoğaldı bebeler gidiyor sapır sapır.

“Herkes ölüyor… Herkes ölüyor…
Yaşam dediğin bir dil sürçmesi
Kelebeklere sor söylerler belki”

Ölüm bize koymasın da kime koysun? Ölümü vedalaşılamamış, yüzleşilememiş, yaşanamamış, kederli, karanlık bir son bir sonsuz gidiş gibi yaşamaktır ağır gelen bize. Böyle yaşatıldık çünkü. Ne yapsak boş sanki. Ne teselli umsak boş, kalbimize…

Herkes ölüyor Mahzun. Herkes ölür…

1982 yılından, Nitelik’ten: Kıvılcım’a, Asi’ye, Murat’a, sana ve bana baksak yeter. Ne çok can uğurlamışızdır canımızdan.

“En sessiz yolculukmuşum
Maltepe’den Karşıyaka’ya”

Maltepe’den, Kocatepe’den gitmişliğimiz çok Karşıyaka’ya. Şimdi mezarlıklar da çoğaldı. Biz azaldık, mezarlıklar çoğaldı.

Ne benim haberim var, Asi’nin kardeşinden ne senin, “Ferfecir” şiirine konu olan yedi gençten birinin, gencecik ölmüş bir arkadaşımın kızı olduğundan.

Ne filizkıran ne heveskıran ne umutkıran ne sevdakıran fırtınaları koptu ömrümüzde…

“Nereye koymalı böyle bir sabahı”

Ah nereye koymalı gece gelen telefonları?

Ah! Bilmem ki nereye koymalı?

“Kitap bitmek üzere
El kaldırdı şiirler:
Ölüm temasında buluşmasaydık keşke!”

Keşke! Keşke arkadaşım; Ama bize kalan, sözcüklerimize bulaşan o… O koyu karanlık gidiş. Yazmasak olmaz.

Yaralıyız. Yaralı doğanlar diyarındanız belki.
Yaralı şifacılarız aynı zamanda.
Yaraya şiir basmasını yaraya kor basmasını yaraya şarkı basmasını da bilerek doğuyoruz sanki.

“Çiğdem bilir
gül bilir
Ruhi
Su bilir! “

Mahsus Mahal Türküsü var ya hani? Sen de bağlama ile çok güzel çalıp çok güzel söylüyorsun. Bir paylaşımından izledim, dinledim seni. Ruhi Su diyor ya,

“Ölürem ölürem gardaş
Aklım sendedir.”

Kalanın aklı gidende olduğu gibi kalan, gidenin aklının da kalanda kaldığını biliyor. Ne ağır yük. Yükümüz…

Umudumuz olmasa da inadımız var. Ölüm varsa çaremiz var. Yürüyüp geçip gittiğimiz bir hayattan bir zamandan bir dünyadan, daha iyi geçmek daha iyi gitmek.

Eskisi kadar hevesimiz kalmasa da…
Ölüme rağmen değil ölümle birlikte…
Nice şiire, şarkıya, dosta…

Kelebeklerle başladık Kelebeklerle bitireyim.
Hani diyorum, inadımızdan , yaptıklarımızdan bir, küçücük bir şey, bir rengarenk kelebek oluşur bir gün belki…. O minik kelebek bir kanatcık çırpar… Bir rüzgar olur. Büyük bir rüzgar olur. Temizler tüm kirleri.

Ustamızın dediği, yeni romanın sonuna eklediğim gibi…

“Sen bakma havanın durgunluğuna
Derya dediğin uyur uyur uyanır.”

Bu kitaptaki dizelerinden de birini buldum öykülerimden birinin başlığına, izninle.

Kal sevgiyle.

Güven Tunç

 1. Alıntıların dışında bazı tümceler de şairin bu kitaptaki İmge ve dizelerinden alınmıştır.

Siz de fikrinizi söyleyin!