Deneme,  Felsefe,  Güncel - Aktüalite,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Toplum

Hukuk Sistemi Neden Çöküyor, Ahlak Neden Çürüyor?

Hukuk sistemimizin adalet dağıtmadığı, üzerine kurulu olması gereken özgürlük ilkesine göre işlemediği herkesin malumu ve hemen herkes tarafından da eleştiriliyor. Bu durumun oluşmasından sorumlu olan yetkililer eleştirilere karşı son derece duyarsız davranıyor. Neden?

Yaptığı şeyin yanlış olduğunu, yaptığı şeyden sorumlu olduğunu, ortaya çıkan sonucun kötü olduğunu hisseden, düşünen biri eleştirilere karşı bu kadar duyarsız kalamaz ve bu duyarsızlık bir “güç zehirlenmesi” ile de açıklanamaz.

Eğer ağır aksak da olsa iyi kötü işleyen hukuk sistemi son çeyrek yüzyıldır uygulanan siyaset sonucu işlemez hale gelmiş ve bu dillendirildiğinde iktidarı elinde tutan çevreler buna rağmen eleştirilere karşı duyarsız davranıyorsa; bunun başka bir açıklaması olmalı.

Güç zehirlenmesi, kapasitesizlik, beceriksizlik, yönetemiyor olmakla durumun açıklanması mümkün değildir. Nedir öyleyse eleştirilere karşı duyarsızlığın nedeni?

Eleştirilere karşı duyarsızlığın nedeni, iyi kötü özgürlük ilkesi üzerine inşa edilmiş hukuk sisteminin yerine başka bir, yani neo-liberal hukuk sistemi geçirilmek istenmesidir. Nedir bu hukuk sisteminin ilkesi? Güçlünün hakkı!

Rousseau, Toplum Sözleşmesi’nde hukuku bir özgürlük sistemi olarak temellendirirken, karşıtı olan “güçlünün hakkı” ilkesinin içeriği özgürlük olan “hak” kavramına aykırı olduğunu, güçlünün hakkı kavramının kendisiyle çeliştiğini ve sonunda hukuksuzluğa götürdüğünü belirtir.

Hukuk sisteminin güçlünün, iktidarı elinde bulunduran gücün hukukundan başka bir şey olamayacağını sanki Marx da savunur. Nozick, hukuk sisteminin güçlünün hakkını ilkesine dayandığını söylerken bu sistemin kurulmasını da savunur. Marx ise bunu söylerken eleştirmek için söyler.

Marx, eğer hukuk sistemi bir özgürlük sistemi olarak kurulacaksa, formel ilişkilerden başka bir şey olmayan hukuk sistemine temel oluşturan maddi ilişkilerin, yani üretim ilişkilerinin bir özgürlük sistemi olarak kurulması gerektiğini savunur.

Marx’ın bu önerisi, öyleyse yeni özgürlükçü bir sistemin nasıl olabileceği üzerine araştırma yapmayalım, çalışmayalım, düşünce yürütmeyelim şeklinde mekanik olarak alınmamalıdır. Marx, üretim ilişkilerine değişimin başlangıç ve hareket noktası olarak işaret ederken bütüncül bakar.

Marx, bütüncül bir değişim talep ettiği için değişimin temeline işaret etmek zorundadır. Değişimin bütüncül olabilmesi için sadece üretime ilişkin değil, hukuk, ahlak, eğitim, kısacası toplumsal yaşamın tüm alanlarına ilişkin düşünce geliştirmek ve değişimi örgütlemek gerekir.

Mevcut hükümet, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte kurulan hukuk sisteminin yerine güçlünün hakkı ilkesini geçiriyor. 20. yüzyılın başında modern Türkiye’nin kuruluşu ile birlikte kurulan hukuk sistemi mevcut maddi ilişkilere dar gelmektedir.

Mevcut kurulu sistem tamamıyla tasfiye ediliyor ve yerine yukarıda güçlünün hakkı ilkesine dayalı yeni bir hukuk sistemi kuruyor. Burada gücün ölçüsü, ekonomik güçtür. Her şey bu ilkeye göre düzenleniyor. Ve halihazırda bu ilke bilindiği üzere uygun bulunduğunda işletiliyor.

Bundan dolayı, anayasa işletilmiyor, hak, hukuk, adalet kalmadı gibi eleştiriler karşısında eleştirinin muhatapları duyarsız kalabiliyor. Suçlamalar karşısında muhataplarda suçluluk bilinci oluşmuyor, çünkü bu durum istenen bir durumdur.

Hukuk sisteminin güçlünün hakkı ilkesine göre yeniden kurulabilmesi için, artık iyice dar gelen eski sistemin tasfiye edilmesi istenmektedir. Bunun karşısında bütünlüklü değişim talebi hep özgürlükçü hukuk bilincinin güçlendirilmesini amaçlamalı ve topluma özgürlük ilkesine dayalı hukuk sisteminin ne olduğunun anlatılmasını da talep etmelidir.

Prof. Dr. Doğan Göçmen

Siz de fikrinizi söyleyin!