Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri

Kendime Mektup (2)

Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri.
Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum.
Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok.
Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanma hissini kim çaldı benden?
Bilmiyorum!
Susuyorum artık…
Sustukça daha da susuyorum.
Sustukça, üzerime gelen insanlardan ruhumu kurtarmak için suskunluğuma sarılıyorum.
Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler.
Bazıları da acıtıyor üstelik…
Sessiz geceler, benim için sığınılan bir liman gibi.
Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor.
Düşünüyorum da, bugüne kadar hep “gibi” yazmışım, “gibi” okumuşum, “gibi” söylemişim ve en önemlisi, “gibi” sevmişim…
Elbette hiçbir şey “ben ol” deyince olmaz.
Bunu biliyorum, ama zaman da hızla geçiyor.
Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum…
Onca yıldan sonra, hayata dair ne kaldı ki elimde?
Kocaman bir hiç!
Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan?
Öyle anlamsız ki yaşadığım hayat.
Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, ama kayboluyor.
Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…
Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini…
Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini…
Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan.
Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken…
Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı…
İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.
İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir yaralarımı kanatıyor.
İçimdeki çocuk ölüyor…
Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum.
Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı hiçbiri bilmiyor ki…

Ese

Siz de fikrinizi söyleyin!