Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri

Kim Vurduya Gitmeyiz İnşallah

Çok korkuyorum.

Konuşmaktan, yazmaktan, durmaktan, yürümekten, bakmaktan, görmekten veya es kaza görmemekten bir şeyleri, fark etmemekten, gecikmekten….

Siz korkmuyor musunuz? Bugün değil ise yarın bir sebepten hedef gösterilebileceğinizden? Ne olduğunu anlamadan sizi tanımayan, sizin tanımadığınız onlarca insanın hakaretle, nefretle üzerinize üzerinize geleceğinden, saldıracağından! En basit örneği ile nefret bazen bir soluk kadar yakınımızda. Bir kötü olay olmuştur, için acımıştır; o an yazmak istemişsindir, yazmışsındır. Hemen saldırırlar ama sen şu olay olduğunda sessiz kalmıştın. Belki de o gün sessiz kalmamışımdır.

Başka bir kötü olay olur üzülürsün çok. Susarsın ama dalarsın, susarsın, yorgunsundur o gün ve yine ama yazamazsın. Yazmadın, tek söz etmedin diye linç ederler bu sefer.

Linç. Ne korkunç bir kelime. Anlamını düşündükçe çok korkuyorum ben de. İnsanların insana ettiklerinden ve edeceklerinden. Elbette burada bilerek çoğul kullandım. Ne de olsa birlikten kuvvet doğar! Değil mi! İnsanlar ne kuvvetli, ne güçlü ne de korkusuz bir araya gelince.

Linç kelimesinin anlamı bende Halide Edip Romanı Vurun Kahpeye ile başlar. Beni o kadar derinden etkilemiştir ki bu roman, gerçekten yaşanmış gibi yıllardır zihnimde acısını duyarım.

Daha sonra 6-7 eylül olayları, Madımak, 15 Temmuz’da… Şimdi Suriyeliler, bir futbolcu derken yarın kim bilir kim, kimler? Neden kötüye kötü olarak değil de genelleyerek bakıyoruz? Tüm bunları düşünmek, linç kelimesini duymak tüylerimi diken diken ediyor. Bütün bu olaylarda tüm suçun görünen kişiler olduğunu mu sanıyorsunuz? Ardında bu ateşi ilk körükleyenler ve o çırayı ellere tutuşturanları da hesaba katıyor musunuz?

Oysa bir empati yapabilsek azıcık. 1955’e gelsen.  6-7 Eylül de olsan. Ailenle kendi halinde yaşayıp giderken kapına pencerene taşlar atılsa, yakılsa, yıkılsa, dövülsen, dövülse sevdiklerin sebepsiz bir anda düşmanca?

Es kaza ağzından aklında kötülük bulunmadan bir kelime çıksa, onu alıp, seni düşman belleseler. Oğlun askermiş, sonra komutan emir vermiş, koş bakalım, sıkıysa hadi uyma. Çocuklar bile bilir, askerde hayır denmez; söylenen saçmalık bile olsa.

Linç, bir utanç kaynağıdır. Kimler var o kaynakta? Hepimiz. Hatırlayın, siz ne zaman, neye gaza gelip birine küfretmiş, nefret dolu bir bakış sergilemiştiniz?

Belki tek başına aklına gelmeyecek bir şeyi diğer birinin söylemesi ile gaza gelip ondan ona aktara aktara kartopu gibi büyüye büyüye ilk söyleyen kişinin sözünün doğruluğundan şüphe etmeyerek hatta ve hatta üzerine biraz biraz daha da ekleyerek aslında kötü biri olmayan kişinin hayatını ailesini öyle ya da böyle mahvetmek… Oldum olası kurt işaretini sevmezdim, diyemem. Daha yeni yeni ergenliğe girerken kurt kelimesi ya da işareti yapmaya çalıştığım bir dönem olmuştu. İnsan yaşadıkça, okudukça, anlamaya başladıkça hiçbir ideolojiye ait olmak istemiyor. Neyse ki o dönem o işareti bir türlü yapamadım, bir süre sonra da unuttum gitti. O yaşlarda, o yıllarda benim için Vatanseverlik demekti. Sonra Barış abiyi dinledim. “Hemşerim memleket nire? Bu dünya benim memleket” dedi. Ne de güzel söyledi. Şimdi hiçbir partiyle, grupla işim yok. Dünya ve insanlıkla meşgulüm. Yıllardır bu işareti gördüğüm yerde beni rahatsız eder, ama işareti yapana da kin, nefret beslemem. İçini bilemem tanımıyorum ki o kişiyi. Belki sebebi içindeki nefretsiz, masumca bir vatan sevgisi. Savunmuyorum orada o işaretin yapılmasını. Siyaseti, futbola ya da sanata sokamazsınız. Bu kabul edilir bir şey değil ama linç de kabul edilir bir şey değil. Güzelce verirsiniz tepkinizi, uyarınızı. Yanlışa yanlış dersiniz elbet, ama böyle mi? İlk başta kimse bu kadar dikkat etmemiş, kimsenin sesi bu kadar çıkmamışken herkes, bir paylaşım görüp galeyana gelerek, söverek, gömerek çoğaldı çığ gibi büyüdü nefret. Korkuyorum bu dünyadan artık. Sevgi önceliği yok kimsede. Arkadaşlık, dostluk, komşuluk aşk, insanlık yok.

Herkes, karşındakini yok etmeye odaklı sanki, artık. Çabaya, anlaşmaya, uzun süren sevgilere yer yok. Harcamaya hayranız son yıllarda. Ne kadar harcarsak harcayalım mutlu olamıyoruz oysa.

Tüketim çağı. Tüketiyoruz birbirimizi. Tüketmek istiyoruz. Yaşatmak isteyen yok. Kıymet değer bilmiyoruz çünkü.

Korkuyorum çok. Siz korkmuyor musunuz?

Yazımın herkes tarafından anlaşılacağını sanmıyorum. Herkes zamanla, yaşadıkça, karşılaştıkça ve düşündükçe anlar. Herkesin zamanı farklıdır.

Sosyal medya kullanımı birçok alanda faydası olmasıyla birlikte bize iyi gelmeyen yönleri de var. Zaten ufacık bir dokunuşla gaza gelen biz, sosyal medya sayesinde hızlıca toplanıp, hızlıca öfkelenip, herkesi hızlıca düşman bilip, hızlıca linç girişimine gidiyoruz. Ne de olsa hız çağı değil mi? Bir kısacık an bile düşünmeye gerek yok. Şimdi belki ben de linç edinirim kim bilir?

O zaman Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye adlın kitabından şu alıntıyla bitireyim sözlerimi, yüksek sesle söyleyerek:

Toprağınız toprağım
Eviniz evim
Burası için, bu diyarın çocukları için
Bir ana, bir ışık olacağım
Ve hiçbir şeyden korkmayacağım
Vallahi ve Billahi.”  

Ama inanmazlar bize…

Huzur, barış, mutluluk rahatsız eder birilerini…

Zeynep Kasap

Siz de fikrinizi söyleyin!