Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri

Narin Cinayeti, Kollektif Failler Ve Ortak Suçlular Toplamı

Toplum olarak haftalardır körpecik bir yavru olan NARİN kızımızın önce kaybolduğuna dair haberlerle sonra da ne yazık ki öldürülmüş olması gerçeğinin yaratmış olduğu duygu durumu ve psikolojik haliyle boğuşup duruyoruz. Tüm anlayışımız adeta büyük bir teste tabi tutuluyor.

Sanki bütün bir toplum kriminolog olduk. Yeniden ve yeniden durum analizi yapıyoruz, durumu tekrar ve tekrar değerlendiriyoruz, katilin kim veya kimler olabileceği konusunda sonsuz tahminlerde bulunuyoruz, aklı yürütüyoruz.

Ama olanlar karşısında şaşkına dönmüş durumdayız, kanımız donuyor, artık aklımız ermiyor: Bu nasıl olabilir, o güzelim kız çocuğu dünyaya gülümsemenin dışında kime ne etmiş olabilir ki öldürülüyor?

Bütün bir toplum olarak, uzmanlarıyla, ilgilileriyle, profesyonelleriyle, amatörleriyle küçücük bir köyde işlenen bir cinayeti çözmeye çalışıyoruz. Konu hakkında edinilen bilgi arttıkça içinden daha çok çıkılmaz oluyor. Oysa artan bilginin canice işlenen bu cinayetin çözümüne yardımcı olması gerekir. Ama olmuyor. Konu derinleştikçe sanki hep beraber dipsiz bir kuyuya veya bataklığa battıkça batıyoruz.

Günlerdir konuya ilişkin bir şeyler yazmak istiyorum. Ama içimdeki bir güç elimi kolumu bağlıyor. İsteksizlik içinde gelen haberlere, söyleşilere, yapılan yeni analizlere bakıp duruyorum. Ben de mi bir analiz işine girişmeliyim, yoksa yaygın olarak yapıldığı üzerine öfkemi mi ifade etmeliyim? İçimde oluşan suçluluk duygusundan nasıl kurtulabilirim? Zira görünüşe göre benim NARİN cinayeti ile uzaktan veya yakından bir ilişkim yoktur. Görünüşe göre…

İçimden bir ses, NARİN’in öldürülmesiyle birlikte, yani toplum olarak en masumlarımızdan küçücük bir yavrucağımızı koruyamamış olmamız beni içinde bulunduğumuz duruma ilişkin daha geniş ve genel düşüncelere itti. İçimde beliren düşünceyi kaç gündür kendimle taşıyıp duruyorum. Düşüncelerimi kağıda döküp, onu karşıma alarak ona bakmaktan korkuyorum. İçimde bu defa önceden hiç olmadığı kadar derin bir “ortak suçluluk” duygusu oluşmuş bulunuyor. Yapacağım hiçbir eleştiri, hiçbir protesto beni bu ortak suçluluk duygusundan kurtaramayacak gibi. Toplum olarak bundan sonra “normal” gündemimize devam edemeyiz. NARİN cinayeti hep elimize ayağımıza dolaşacaktır.

Beni düşündüren, hiç bu kadar derinden hissetmediğim bu suçluluk duygusunun içime saplanması. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, depremlerde ve orman yangınlarında göz göre göre yapılan ve yaşanan ihmalkârlıklar, hayvan katliamları; hep bir suçluluk duygusu olur içimizde doğal olarak. Ama NARİN’in öldürülmesi ile toplum olarak bir sınırı geçtik artık. NARİN’i koruyamamış olmamış olmamıza dair gerçek tüm masumiyet duygumuzu elimizden aldı. Artık sadece failler ve sorumlular yoktur. Bütün bir köy her şeyi biliyor, ama susuyor, potansiyel fail veya failler sanki bir “görünmez el” tarafından, bir “üst akıl” tarafından korunuyor. Küçük NARİN’in canice cinayetinde ortak suçluların yanında artık “kollektif failler” de var.

Oluşan bu yeni durumun kanımca hiçbir telafisi yoktur. Bu yeni durumu tüm boyutları ile tanımlamaya çalışıyorum. Hangi kavramları kullanmak gerekir? Bu yeni durumda artık sadece hukuk sistemini, erkek-egemen sistemi, hükümeti, siyasi kişilikleri vs. eleştirmek yetmeyecektir. Yapacağımız hiçbir şey bizi içine düştüğümüz suçluluk duygusundan kurtaramayacaktır.

Bütüne bakalım, somutu görelim. Toplumumuz en masumlarını koruyamaz duruma gelmiştir. Kitlesel hayvan katliamını engelleyememiştir. Ormanların talan edilmesini ve yakılmasını engelleyememiştir. Çocuk istismarlarını ve cinayetlerini engelleyememiştir. Kaç yüz bin kişinin öldüğünü bilmediğimiz depremden sonra gösterilen tüm çabalardan kısa bir düre sonra normal gündemimize geri döndük ve devletin günlerce yardım elini uzatmasını engelleyenleri yeniden göreve getirdik. Kadın cinayetleri yıllardan beri kanayan bir yara. İşçi cinayetleri, alın teri ile ekmeğini kazanmak isterken ihmalkârlıklar nedeniyle öldürülen işçiler, emekçiler.

Hukuk sistemi adalet dağıtmıyor, tersine, neredeyse mağdurlar yaratmaktan başka bir işe yaramaz duruma gelmiş bulunuyor, sürekli yeni hukuk skandallarına yol açıyor. İdari sistem idare edemez duruma gelmiştir, kendisini neredeyse yalnızca güvenlik ve maliyeyi ilgilendiren görevlerle sınırlıyor. Sanki sadece şiddet üretiyor. Yıkıntıların altından bir çocuğun elini uzatıp babasının elini tutuğunu gösteren fotoğraf gözlerimin önüne geliyor. Ya o dehşetle ağlayan çocuğun fotoğrafı… Kimsesiz kız çocuğu yazıyor bir mezarda…

NARİN cinayeti tüm bunların, kollektif faillik ve ortak suçluluk durumunun toplumun her alanına ve en küçük birimlerine kadar derinlemesine nüfuz ettiğini gösteriyor. Belki mezarında faili belirlenemedi yazan kim bilir. Belki biz herkes fail olduğu için failleri belirlenemedi diye düşüneceğiz.

Toplumumuzun en masum kesimlerini koruyamıyor olması, insanlığını koruyamaz duruma geldiğini gösteriyor. Toplumumuz insanlığını sürekli ayaklar altına almakta ve ayaklarının altında çiğneyip paramparça etmektedir. Ve bu sistematik olarak gerçekleşmektedir. Ve bu sürekli yeniden üretilmektedir.

Toplumsal sistemimiz kendi masumiyetini, yani kendisine insanlığını kazandıranı ve böylece birazcık da olsa yaşam gücü ve sevinci vereni sistematik olarak yok etmektedir. Durum kabaca budur. Bu durumu nasıl bir kavram ile ifade etmek gerekir? Durumu, korkarak ve çekinerek KOLEKTİF FAİLLİK ve ORTAK SUÇLULUK durumu olarak tanımlıyorum. Bu kavramları kullanırken hiç rahat değilim, ama durumunuzu ifade etmek için başka bir kavram gelmiyor aklıma. Nazi Almanya’sına dair çağrışım hem yerinde yerinde olur gibi geliyor hem de korkutuyor.

Neden? Toplumun bir yarısı kendi özünü çürüten, tuzuna kadar konuşmasına neden olan bu durumu, bu sistemi ayakta tutmak için ısrarla ve var gücüyle çalışmaktadır. Bu kesim bu nedenle toplumun “kollektif failler” kesimini oluşturmaktadır. Toplumun diğer yarısı “ortak suçlular” kesimini oluşturmaktadır, çünkü faillerin tüm araçları kullanarak, tüm yöntemlere başvurarak yürüttüğü bu suçlular sistemini değiştirememektedir.

Öyleyse kısa ve özet olarak ülkemizde oluşan sistem sürekli bir kollektif failler ve ortak suçlular toplumu üretmektedir. Yeniden ve yeniden… Bu durumda artık hiç kimse ben suçsuzum diyemez. Güzel kızımız NARİN’in canice cinayeti bunu göstermiştir. Narin kızımızın öldürülmesiyle birlikte toplum bir bütün olarak masumiyetini yitirmiştir. Herkes suçludur. Olayın neresinde olursak olalım. Hepimiz suçluyuz.

Toplumsal sistemimiz sistematik olarak KOLLEKTİF FAİLLER ve ORTAK SUÇLULAR toplumunu sürekli yeniden üretmektedir. Buna dur demenin, ben bu suça ortak olmak istemiyorum, diyebilmenin tek koşulu, uzun yıllar içinde oluşmuş ve oluşturulmuş olan bu sisteme artık dur demektir. Çizgiler buna göre çekilmeli, ayrılıklar buna göre belirlenmeli. Kollektif faillik ve ortak suçluluk durumunu sürdürmek isteyenler ve içine düştüğümüz bu bataklıktan radikal bir şekilde kurtulmak isteyenlere göre.

Evet, kullandığım kavramlar Nazi Almanya’sına dair çağrışım içeriyor ve karşılaştırma yapılmasını talep ediyor. İçinde bulunduğumuz kollektif failler ve ortak suçlular toplumunda da bir soykırımı yaşanmaktadır. Bu soykırımı toplumun bir kesiminin başka bir kesimine karşı giriştiği bir soykırımı değildir. Bu soykırımı toplumun kendi insanlığına karşı giriştiği bir soykırımıdır. İnsanlığını yitiren bir toplum uzun süre bir toplum olarak varlığını sürdüremez. Masumiyet artık müzelerde bile korunamaz. Toplum olarak tuzumuz artık iyice çürümeye başladı, soyumuz kuruyor – kurutuluyor…

Doğan Göçmen

Siz de fikrinizi söyleyin!