Deneme,  Güncel - Aktüalite

Nöbete Devam

Her ay düzenli olarak en az üç beş edebiyat dergisi takip ediyorum. Okuduğum kitaplarla birlikte renkli dünyalar /düş dünyalar kuruyorum kendime böylelikle. Adil, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ülkeler, kentler gelip geçtikçe düşucumdan; insanlığın kızlarıyla, oğullarıyla el sıkışıyor; şiir bahçelerinde, öykü evlerinde buluşmak için sözleşiyoruz onlarla. İnsanların aç, açıkta kalmadığı sokaklardan; evlerin önlerinden, gündüz ve gecelerden geçerek iş arama kuyruklarının yerini kitap kuyruklarının aldığı bir köşe beğeniyoruz kendimize. Yaralarım sağalıyor, ruhum iyileşiyor. Zaman zaman şiirecek bile oluyorum. Seviyorum bu hâlimi.

Birkaç yıldız ötede bir düşte konaklayacak oluyorum kimi zaman da. Ne yazık ki gerçeğe dönmem uzun sürmüyor:

Ya ülkenin bir yerinde iktidarlarını korumak için kumpas hazırlığı haramilerin ya devam eden savaşla ilgili yeni bir gelişme ya da ortaya sürülen yeni yasaklar… Yasaların hiçe sayılması, hukukun, özgürlüklerin rafa kaldırılması… Bunlarla kalsa iyi? Orman yangınları peş peşe, düşüncelerini açıklamak isteyen insanların gözaltına alınışı, atılan dayaklar, yapılan işkenceler… Kaçak insan taşıyan bir botun battığı haberi, bir bebeğin cesedinin kıyıya vurması, işten atılmalar… Dahası durmadan işleyen yalan makineleri: Boy boy kanallar, renk renk gazeteler… Sözcüklere sığınıyorum yeniden; kitaplara, dergilere kapanıyorum. Böyle hâllerde de şiirecek oluyorum… Derin derin kanıyor yaralarım bu kez.

Takip ettiğim dergilerden biri olan Edebiyat Nöbeti önümüzdeki sayı (50. Sayıya ulaşması nedeniyle kendini “özel sayı” yapacakmış: “50. Sayı Edebiyat Nöbeti Dergisi Özel Sayısı”)…

Anlıyorum ki onca zorluğa rağmen dergi “Nöbete Devam kararı” almış. Düşlerimize el konulduğu, düşüncelerimizin yasaklandığı, yok sayıldığı; özgürlüklerimizin daraltıldığı ve/veya kıstırıldığı bir dönemde soluk almamız için bir gerekçe bu. Kış ortasında açan bir çiçeğin yaydığı umut. Edebiyatın, sanatın incelttiği bir dünyaya yakınlaşma umudu. Yine şiirecek oldum işte.

Öyle ya! Edebiyat Nöbeti “nöbete nokta” koysaydı, Esen Yel’in de dikkatimizi çektiği gibi, şimdinin içinden geçmişe dokunan ve oradan geleceğe ses veren Kirkor Yeteroğlu’nun;

“yaralı bir zamandı/
geldim kilit vurulmuş kapına/
bıraktığın ırmakların sularında boğuldum” (Edebiyat Nöbeti: Sayı 40) gibi insanda duyarlılık ve vicdan arayan o güzelim dizelerine bir daha kim bilir nerde, hangi dergide rastlayabilirdim!

Ya da M. Güner Demiray’ın;

“ …
Şimdi süklüm -püklüm bir güneş düşer
Yılların ötesinden,
Rüzgâr gülüşün esmeye durur içimde,
Hüzünlü şarkını söyler sonbahar yaşım,
Dalgalı denizlerden midye taşırım
Gölgene sığınırım ıssız kumsallarda
Kalbim üşür” (Edebiyat Nöbeti, sayı:40) dizeleri gibi dizeleri nerden bulup sürebilirdim
duyarlıklarıma?

Ya da, ya da;

“bir sabah hastanede
diriltmeye çalışırken öldürdüğüm günleri
aklımı yerle bir etti
yalnız, solgun ve yaşlı bir amca

ufuktaki resmimle karşılaştım sanki
defalarca” (Edebiyat Nöbeti, Sayı:41) dizelerini Oya Gündüz Aksu’nun?

“Aşkın tanımını yapanlar, yaşamın başlı başına aşkı içerdiğini, ona anlam veren de o yaşamı biçimlendirenler olduğunu bilirler” (Edebiyat Nöbeti, Sayı:41) diyen ve elimizden tutup bizleri bir zamanlar Kıyı’ya çıkaran Edebiyatımızın Yunus’u Ahmet Özer, o ışıklı yazılarını okumamız için nöbeti devralan hangi dergiye yönlendirmek isterdi bizleri?

Derginin Genel Sanat Yönetmeni Celal Karaca; 50. Sayı için yazı istemiş benden.

“Derginin yazarlarının ürünlerinin yer aldığı Edebiyat Nöbeti Özel Sayısı olacak,” diye bir de not düşmüş. Edebiyat Nöbeti’nin bir gemici feneri ve bir çoban ateşi gibi nöbete devam edeceğinin haberini duymak nasıl da güzel bir duygu! Nasıl da ele avuca sığmaz bir sevinç! Bu yazı için sağa sola sözcük bakınmam nasıl da güzelledi ruhumu. Bir kez daha şiirecek oldum işte.

Ne yazabilirim diye düşünürken sözcükler dilime gelip gelip taş kesildi önce. Sonra da yazıya doluştular heyecanla. Anlatmak istediklerim için sussam olmaz mı diye içimden geçen duygulara izin vermediler. Kitaplarımın birinde geçen, “susmak ölülerin tuttuğu günlüktür” dizesini sürdüler önüme. Tam o sıra bir sözcüğün suskunluğumu tırmaladığını gördüm. Ve ardından da usul usul yönelmeye çalıştığını gözbebeklerime doğru… Hiç beklemediğim bir anda; “Bazı öyküler anlatılmak ister,” demez mi!

Duydum. Benimle birlikte ağaçlar, kuşlar, böcekler de duydu.

Sözcüklerden bir dünyamın olduğuna sevindim.

Edebiyat Nöbeti’nin canını dişine takarak “yola devam” kararı büyü etkisi yaptı bende. Bütün sayılar bir bir gözümün önünden geçti. Her bir sayıyı okuyup bitirdikten sonra bir arkadaşa verişim geldi aklıma; beğenirsen mutlaka abone ol diye tembihleyişim… Dergiye dair kimi arkadaşlara yazdığım iletiler, telefon konuşmaları kimileriyle de… Okurum diye 23. Sayı’yı yanıma alışım, arkadaşlarla bir kafede oturuşumuz… Eyvah dergiyi oturduğumuz o kafede unuttum diyerek onca yolu geriye dönerek yağmur altında teptiğim yol… “Hayır burada bir şey unutmadınız,” diyen garsonun uyarısıyla çantama yeniden göz atışım, dergiyi bulunca da şaşırışım, şiirircesine sevinişim…

Edebiyat Nöbeti’nin yayın hayatına başladığını öğrendiğimde duyarlıklarıma yayılan sevinci anımsıyorum şimdi. İlk sayısı elime geçer geçmez günlüğüme yazdığım şu satırları bulup çıkarıyorum bir yerlerden: “Bir dergi çıkmış Samsun’a. Ve orda bir köşede nöbete başlamış. Şiirin, öykünün elinden tutmaya başlamış. Arka çıkacakmış yazın hayatına katılanlara. Alkışlayacakmış şairleri, yazarları, ‘ben de varım’ diyen sesiyle.”

Yayın hayatında yer aldığı kırk dokuz sayı ile beklenenden fazlasını başardı aslında Edebiyat Nöbeti. İki ayda bir parmaklarımızın arasına girdi, avuçlarımızı ısıttı, duyarlıklarımızı çiçekledi, kendimize doğru yolculuklara çıkardı her birimizi. Bu arada edebiyatımıza çok sayıda yazılı belge bıraktığına ilişkin koca bir not düşülmeli ve altı çizilmeli bunun da. “Duyarlıkları azalır / delileri azalan bir şehrin” dercesine; okumanın, dergi takip etmenin pek alışkanlık haline gelmediği bir dönemde ve bir köşede yel değirmenlerine karşı savaş açtığının da kuşkusuz… Bunlar az şey değil, bunlar unutulacak şeyler değil.

Kendi adıma önemli bulduğum bir şey daha var ki belirtmesem, bu yazıya ilişkin her şey çok daha eksik, her şey çok daha yarım kalır: Batmakta olan bir geminin duvarlarına çiçek resimleri yapıp bunun adına da “sanat” diyenlerden olmadı Edebiyat Nöbeti. Olmayacak da… Bu belirlemenin edebiyatımız ve edebiyat dergiciliğimiz açısından mutlaka kayıt altına alınması gerekir. Yaydığı ışıkla adil, demokratik ve özgürlükçü bir dünyanın yaratılması konusunda bilinç taşıyıcısı oldu hep. Bunu da edebiyatçı duruşuyla yaptı. Kayıt altına alınması gereken bir noktada bu.

Yaptıkların ve yaşattıkların için teşekkürler Edebiyat Nöbeti. Teşekkürler Celal Karaca. Zor koşullarda böyle bir nöbeti üstlenen derginin emekçileri teşekkürler sizlere de. Edebiyat Nöbeti’nin bu zamana kadar yaşamasına katkı veren okurlara da teşekkürler.

Keşke çok ellerim olsaydı
çok parmaklarım
çok kalbim
daha fazla alkışlayabilmek için sizleri

Hayrettin Geçkin

Not: Önizlemedeki fotoğraf Litera Edebiyat sayfasından alıntılanmıştır.

Siz de fikrinizi söyleyin!