Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Tarih

Sınır Ordumuzun Kurulması, Deprem ve İstanbul, Milletler Cemiyeti, BM, Filistin…

Sınır Ordumuzun Kurulması ve Vatandaşlığın Değeri

Yaklaşık 150.000 kişilik bir sınır ordusunun kurulması gerekliliği konusunda ısrarcıyım. Bu ordunun amacı, kökeni ya da nereli olduğu fark etmeksizin, sınırlarımızdan tek bir yabancının dahi izinsiz ve kanunsuz olarak ülkemize girmesini engellemektir. Ülkemizin egemenliği ve güvenliği açısından bu husus, son derece kritik bir öneme sahiptir.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına yasa dışı yollardan giriş yapan yabancıların derhal sınır dışı edilmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı “satılık” bir değer olmamalıdır. Bu, ulusal onurumuzun bir gereğidir ve vatandaşlığın, para karşılığında kolayca elde edilebilecek bir statüye indirgenmesine asla izin verilmemelidir.

Deprem ve İstanbul: Tehlike Kapıda

17 Ağustos 2024, Körfez Depremi’nin üzerinden çeyrek yüzyıl geçti, ancak İstanbul hâlâ hızla yaklaşan olası büyük depreme hazırlıklı değil. Bu süre zarfında depreme dayanıklı hale getirilmeyen kamu binaları, hatta okullar bile, büyük bir risk taşımaya devam ediyor. On binlerce meskende mülk sahiplerinin izin vermemesi nedeniyle depreme dayanıklılık testi dahi yapılamıyor. Mülk sahipleri, yeterli deprem bilincine sahip değillerse veya kiracılarla ilgilenmedikleri için bu sorumluluğu umursamıyorlarsa, bedelini yine çaresiz halk mı ödeyecek?

Dayanıklılık testlerinin yapılamaması, yapı stokumuzun ne kadarının acil müdahaleye ihtiyaç duyduğuna dair elimizde bilimsel bir veri bulunmaması anlamına geliyor. Bu kritik veriyi elde ettikten sonra, mülk sahiplerinin rızası ile kentsel dönüşüm başlayabilecek. Ancak deprem, bize bu kadar uzun zaman tanıyacak mı? İstanbul için her geçen gün, potansiyel bir felakete bir adım daha yaklaşmak demektir.

Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler ve Küresel Barış Gücü

Bir zamanlar Milletler Cemiyeti vardı. 10 Ocak 1920 tarihinde Paris Antlaşması ile “dünya barışını korumak” amacıyla kurulmuştu. Ancak Abyssinia (ya da diğer adıyla Walwal) krizini yönetemediğinde, varlığını sürdüremedi ve kendini feshetti. 1934 yılının Aralık ayında, İtalyan kuvvetleri ağır silahlarla saldırıya geçtiğinde, Habeşistan birlikleri ok ve mızraklarla savunma yapmak zorunda kaldılar. 3 Ocak 1935’te, efsanevi İmparator Haile Selassie önderliğinde Habeşistan, Milletler Cemiyeti‘ne başvurdu. Ancak dönemin en büyük emperyalist güçlerinden Fransa, tarihi bir hata yaparak Fransız-İtalyan Paktı’nı imzaladı ve İtalya’nın işini kolaylaştıracak şekilde bugünkü Cibuti’nin kontrolünü İtalya’ya devretti. Böylece İtalya, çatışma bölgesine daha fazla asker ve donanım gönderme fırsatı buldu. Fransa’nın beklentisi, yaklaşan Alman yayılmacılığına karşı İtalya’nın desteğini kazanmaktı. Ne yazık ki, sadece Fransa değil, dönemin bütün güçlü devletleri, Habeşistan’dan çok kendi çıkarlarını korudular. Sonuç olarak, İtalya, Milletler Cemiyeti’nden cılız eleştiriler aldı ve bu etkisiz yaptırımlar bile çok uzun bir zamana yayıldı. Milletler Cemiyeti’nin sessizliği ve çaresizliği, II. Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlayan etkenler arasında sayılabilir.

Günümüzde Filistin sorununu araştıran, merak eden ve üzerine yorum yapan herkesi, Haile Selassie’nin 7 Haziran 1936 tarihinde Milletler Cemiyeti’nde (Cenevre, İsviçre) yaptığı konuşmanın metnini okumaya davet ediyorum. Selassie’nin o dönemde söylediği şu çarpıcı sözler, bugünün dünyasına da ışık tutuyor: “Eğer güçlü bir hükümet, cezasız bir şekilde zayıf bir halkı yok edebileceğini anlarsa, o zaman o zayıf halkın Milletler Cemiyeti’ne başvurarak tüm özgürlükle yargısını vermesi için zaman gelir. Tanrı ve tarih, yargınızı hatırlayacaktır.” Ancak Selassie’nin bu uyarısına rağmen, Milletler Cemiyeti zaman kaybetmeye devam etti, cılız yaptırımlar ve eleştirilerle yetindi. Neticede Milletler Cemiyeti, güçlü bir devlete karşı aciz olduğunu ispatladı. Fransa’nın beklentilerinin aksine, İtalya mihver devletlerine katıldı ve insanlık, tarihin en büyük savaş felaketi ile karşı karşıya kaldı. Sadece üç yıl sonra II. Dünya Savaşı patlak verdi.

Milletler Cemiyeti’nin yerini alan Birleşmiş Milletler ise bugün Gazzelilerin uğradığı soykırıma engel olamıyorsa, o da kendini feshetmelidir. Yerine geçecek bir kuruluş, küresel barışı gerçek anlamda sağlayabilecek bir “Küresel Barış Gücü” olmalıdır. Dünyanın ihtiyaç duyduğu şey, güçlü devletlerin değil, adaletin ve insan haklarının üstün olduğu bir sistemdir.

Orhan Ayber

Siz de fikrinizi söyleyin!