Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Siyaset

Sosyal Demokrasinin Doğuşu, Marksizm’e Eleştirileri ve Sosyal-Reformculuk

Günümüzde Avrupa Solu olarak bilinen sosyal demokrasi, ülkemizde merkez sol veya uzlaşmacı sol olarak tanınır. Bugünü de içine alan süreçle birlikte ülkemizde bu ideolojinin en büyük temsilcisi kurucu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Tabi ki parti bu ideolojiyle kurulmamıştır. Ancak gelişen süreçte kendini ideolojik olarak bir yerde konumlandırmak isteyen Cumhuriyet Halk Partisi, radikal fikirlere kaçmayarak ancak halkçı kimliğinden de uzaklaşmayarak bu dünya görüşünün Türkiye temsilcisi olmuştur. Peki nedir bu sosyal demokrasi ve nasıl ortaya çıkmıştır? Gelin hep birlikte buna bakalım.

Sosyal demokrasiyi incelemeye öncelikle sağ ve sol kavramından başlamalıyız. Bu kavramın çok sonra popülerleşmesine karşın Fransız Devrimi sonrası ortaya çıktığı söylenir. Avrupa demokrasisi üzerine araştırmalarıyla ünlü olan tarihçi Geoff Eley, bu kavramların Fransa Kurucu Meclisi’nde ortaya çıktığını söyler. Kral XVI. Louis taraftarlarının meclisin sağ tarafında, ona muhalif olanların ise sol tarafında oturduğunu da ekler. Ve böylece sağ ve sol kavramları ortaya çıkmış olur.

Bu kavramlar zaman içerisinde olduğu gibi kalmaz. Değişerek farklı kavramlarla birleşir, bazen ise bölünerek çeşitli kavramların doğmasına neden olur. Günümüzde ise sol kavramı genellikle Marx ve Engels’in düşünceleri ile özdeş tutulur. Onların 1848’de bir broşür olarak yayımladıkları ‘Komünist Manifesto’ bugün bile radikal solcuların başucu kitabıdır. Fakat bu kitap ve Marx’ın felsefesi birçok kişi tarafından da eleştirilmiştir. Üstelik Marx’a yapılan bu eleştiriler yalnızca sağ canipten de değildir.

Marx’ı en çok eleştirenler ilk kuşak Marksistlerden, ki Lenin onlara ‘eski Marksist’ ve ‘dönek’ diye hitap eder, Karl Kautsky ve Eduard Bernstein’dir.

Almanya’nın solcu partilerinden olan bu isimler her ne kadar ezilenin yanında tavır alsalar da Marksizm onlara çok ütopik gelmiştir. Bu iki isim de Marx’ı ve Engels’i tanımak ve ilk vakitler onların fikirlerine katılmakla beraber ilerleyen süreçlerde bu felsefeye en sert eleştiri getiren isimlerden olmuşlardır. Ayrıca bu eleştirilerle birlikte Avrupa solunun temellerini atmışlardır. Şimdi bu isimlere biraz yakından bakalım.

Eduard Bernstein; Berlin’de, fakir bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 20’li yaşlarda sosyalist fikirlerle tanışmıştır. Ancak onu Marksist ve sosyalist yapan asıl olay sürgüne gönderildiği Zürih’te Karl Kautsky ile karşılaşmasıdır. Onunla yakın arkadaş olarak birbirlerinin fikirlerini tetiklemişlerdir.

Bernstein, Marksizmi yeniden gözden geçirmeyi önerir. Bu durum radikal solcular tarafından eleştiri yağmuruna tutulur. Bernstein bunu yapacak cesaretin kendisinde olduğunu düşünerek ‘Sosyalizmin Sorunları (Varsayımları)’ başlıklı makaleler dizisini yayımlar. Bu yüzden mensup olduğu Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) içerisinden de eleştirilere maruz kalır. Burada biraz Bernstein’in fikirlerine göz gezdirmek yararlı olacaktır.

Bernstein’in ilk eleştirisi ‘Komünist Manifesto’ya yöneliktir. 1848’de kamuoyu ile paylaşılan ‘Komünist Manifesto’da kapitalist sistemin çökmesinin çok uzak olmadığı söylenir. Ancak Bernstein bu fikre katılmamaktadır. Ona göre bu düzen kendi kendini devam ettirmekte ustalaşmıştır. Bankaların kredi olanakları ve ticaret hacminin genişlemesi ile kapitalizmin yol açtığı krizler hat safhaya ulaşmamaktadır. Kapitalizmin kendini yok etmesini beklemek acı ve uzun bir bekleyiş olacaktır. Bu nedenle sosyal bir kalkışma beklemek yerine sosyalistler, demokrasi içerisinde kendine yer bulmalıdır. Böylece yavaş yavaş halka kendini anlatmalıdır.

Bunun yanında Bernstein, ihtilalci anlayışın yapıcı etkisinden çok yıkıcı etkisi olduğundan söz ederek ihtilal yolunun terk edilmesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca demokrasiye önem verilerek proleter diktatörlük reddedilmelidir. Bernstein, döneminde atılan ‘devrim!’ nidalarına ‘evrim!’ diyerek karşılık vermiş ve sosyalizmin ancak belirli aşamalardan geçerek halka indirgemeyi uygun görmüştür. Aksi durumda devrim anlayışı tepeden inme ve geçici olacaktır.

Bernstein, bu görüşleriyle hem içerisinde bulunduğu Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD)’nin hem de Avrupa Solu’nun ideolojik temellerini atmıştır. Bu fikirleri yüzünden ‘revizyonist’ denilerek küçümsenmiş ve eleştirilmiştir. Şimdi gelelim bir diğer önemli ismimize.

Karl Kautsky; 1854’de Prag’da doğan Kautsky de tıpkı Bernstein gibi 20’li yaşlarda Marksist fikirler ile tanışmıştır. Ancak onun bu konuda Bernstein’den daha koruyucu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Marx’a getirdiği eleştiriler bir yana dursun, Bernstein’in bazı fikirlerine karşı Marksizm’i savunmuştur. Örneğin Bernstein’in ‘kapitalizmin çökmemesi’ tezine sert şekilde karşı çıkmıştır. Ama buna rağmen o da tıpkı Bernstein gibi sosyalizmin demokrasi ile gelebileceğini düşünmüştür.

İşçi sınıfının kurtuluşunun yoksullaşma sonucu oluşacak toplumsal bir yankı ile değil yavaş ve düzenli bir iyileştirme ile olacağını düşünen Kautsky, barışçıl yollarla sosyalizmin topluma kabul ettirilebileceğini düşünmüştür. Ayrıca 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi’ni ve Lenin’i bürokratik ve şiddet yanlısı olmakla suçlamıştır. Lenin ise onu dönek ilan etmiş ve bunu kitabına isim olarak vermiştir (Proleter Devrim ve Dönek Kautsky). Kautsky buna karşılık Lenin’i birçok eserinde eleştirmiştir.

Lenin – Kautsky tartışması uzun yıllar sürmüştür. Lenin sosyal demokratları hayatı boyunca eleştirmiş ve onlara hitaplarıyla çeşitli suçlamalar yapmıştır. Lenin’in bu isimlere kullandığı kalıplardan birkaçı da ‘Sosyal-reformcular’ ve ‘Pasifistler’dir. Lenin bu isimlerin kapitalizmin boyunduruğu altına girdiğini ısrarla yenilemiştir. Kapitalizmin bir huyu da düşmanlarını reformcu göstermek ve onları bu şekilde pasifize etmektir. İşte Lenin’in kullandığı kavramlar da tam olarak bunu açıklıyordu.

Son olarak kısaca toparlamak gerekirse sosyal demokrasi; kapitalizme tam anlamıyla karşı olmayan, bu düzeni ortadan kaldırma amacı gütmeyen, ancak bu düzen içerisinde sosyo-ekonomik koşulları iyileştirmeye çalışan bir ideolojidir. İsmail Cem’in tanımıyla: ‘’İşçi sınıfı adına burjuvaziyle gerçekleştirilen, şartlı, bir arada yaşama uzlaşmasıdır.’’

Bugün sizlerle birlikte sosyal demokrat ideolojiye ve Marx’a getirilen eleştirilere baktık. Ben elimden geldiğince anlattım. Değerlendirip üzerine düşünmek sizlere kalmış. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, hoşça kalın…

Metin Emre Kuşçu

Siz de fikrinizi söyleyin!