Deneme,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Sanat

Söz Sırası

Konu sanatla iyileşmek üstüneydi. İlk sözü ben istemiştim:

İnsan, insanlıktan düşer yoksa, özgürlüğü kaynağını, başkalarının yaşam hakkını ve doğa haklarını savunmaktan almıyorsa diye başlayacaktım söze. İnsanın canını, malını koruma çabası; havasını, suyunu kirletenlere, doğasına kıyanlara karşı çıkması; geleceğini çalanlarla mücadele etmesi tamam. Başkalarına zarar vermemesi de kuşkusuz çok önemli. Ama insanı diğer canlılardan ayırt eden asıl şey, zarar görenin yanında yer almaktır demeyi planlamıştım kafamda. Bunu sanat olmadan, şiirler, öyküler okumadan, şarkılar, türküler dinlemeden, bir sanat filmi izlemeden ya da bir tablonun karşısına geçmeden, belli bir estetik ruh kazanıp duyarlıklarımızı zenginleştirmeden nasıl öğrenebiliriz diye sormaktı asıl amacım çünkü.

Kendime ve orada olanlara hazırladığım sorular da vardı:

  1. Kendimize, başkalarına ve doğaya karşı yabancılaşmaktan kurtulabilir miyiz sanat, edebiyat olmadan?

  2. Sanatın büyüleyici gücüne ulaşmadan gerçeğin bilgisine ulaşabilir miyiz?

  3. Hayatın amacı; yararlı ve şefkatli olmak, fark yaratmak, katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek ve yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmek değilse, yaptığımız yolculuk neye yarar?

  4. Hayatın amacı bir takım kişisel hazlara, bireysel mutluluğa indirgenirse sahiden mutlu olabilir miyiz?

  5. Özlemlerimiz evrensel bir hale dönüşmeden yalnız olmadığımızı hissedebilmemiz mümkün mü?

Kendimden de söz ederdim kuşkusuz:

Kendi adıma sanatın, edebiyatın yaşadığımız hayattan daha adil, daha şefkatli, daha gerçek olduğunu düşündüğümü, estetik duygumuzu, insani duyarlığımızı geliştirerek bize kazandırdığı ruhun temiz, bilginin ise hilesiz olduğunu bir araya getirdiğim cümlelerle ifade ederdim.

Masalları, öyküleri, şiirleri, türküleri ve bunları içine alan sanatı o yüzden severim ben çünkü: Onların; Nesimîlerin, Pir Sultanların, Denizlerin ölmediğine ilişkin söylediği bir tek yalanını, dünyanın bin bir gerçeğiyle değişmem demek içimi kanatlandırırdı adeta.

Neden aşkın, edebiyatın ve sanatın incelttiği dünyada yaşamak istediğime dair bir açıklık getirmiş olmak nasıl bir mutluluk, öyle değil mi!

Sorarlarsa, dünyayı okuduğum kitaplar ve kendi yazdıklarım üzerinden keşfetmeye, anlayıp anlamlandırmaya çalıştığımı sektirmeden söylerdim sanıyorum. İç yolculuklarımı da böyle başlattığımı saklamazdım kesinlikle.

Olmak ve oluşmak gerek bana göre der, biraz daha açardım konuyu. Verili olanı sorguya almadan, bilinenlerin ötesine geçmeden, öte gerçekliklere yönelmeden, bazı şeyleri göze almadan, kendini uçurumlarla sınamadan kimse bunu başaramaz da derdim. Olmak, oluşmak denen şeyin de zaman istediğini eklerdim bu diyeceklerime. Yalnızca kendi çıkarlarına kıvrılmış olanlarsa asla olmaz ve oluşamazlar diye özellikle belirtir; dünyada her türlü felaketin, her türlü kötülüğün, her türlü acının yalnızca kendi başlarına geldiğini sananların sanat-edebiyat olmadan bu işin içinden çıkamayacaklarını duyumsatmaya çalışırdım. Sanat işte bunun için gereklidir demeden asla bırakmazdım sözü.

Ben okuyup yazarak bir yandan dünyayı savunmaya çalışıyor, bir yandan da dünyadaki kötülüklere dayanmaya ve onlarla başa çıkmaya çalışıyorum diyerek yaralarımı açık ederdim diyerek oradakilerin ilgisini üzerime çekmeye çalışırdım. Öğretmenlik de var ya serde. İlle ki başarırdım bunu.

İnsan kırımlarını durdurmak, doğa kıyımlarını önlemek için çocuklarla düşbirliği yapmanın peşinde olduğumu asla gizlemezdim. Niye gizleyeyim ki! Niyetimin, ölmeden önce, kuşlara çekinmeden uçabilecekleri bir gökyüzü ısmarlamak, kimsenin aç açıkta kalmayacağı ve herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir dünya kurulması ve barış içinde bir yeryüzü için katkı vermek olduğunu da güneşe serer gibi sererdim ortalığa, hiç yolu yok!

Baktım konuşmam sıkmaya başladı insanları, kısa bir şiir sıkıştırırdım araya:

hangi kente gitsem
oranın delisi oluyorum
çünkü delileri azalır
duyarlıkları azalan bir kentin

der düşlerime açardım pencereyi.

Akşamki düşüm “Bir şiir savaşa karşı çıkabilir mi” diye sormuştu çünkü. Filistinli Şair Mahmud Derviş’in bir şiirinin yanına götürdüm onu. Şöyle bir dize ağırladı orada bizi: “Şiirin gücü bomba yüklü bir uçağı düşürmeye yetmez, ama pilotun kafasını karıştırabilir.” Konuşmayı bağlamak için iyi bir son olurdu bu.

Beni dinleyenlere teşekkür eder, şu soruyla selamlardım onları: Sahi, silahları dünyanın dışında bir yere gömmenin yolu yok mu?

Bazen rüyalarda kendisi oluyor insan.

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!