Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri

Zaman Karşısında İnsanın Çaresizliği

İnsanlık yüzyıllardan beri imkansız olarak görülen birçok şeyi başardı. Bunu etrafımıza bakarak anlamak çok kolay. Ancak bunca şeye hükmeden ve etkisi altına alan insan tek bir şey var ki onu kontrol edemiyor ve hatta bırakın kontrol etmeyi onun tesirinden kurtulamıyor bile…

Eskiden alşimistler vardı. Bilmem bilir misiniz? İlk çağ kimyacılarından olan bu adamların iki amacı var. Bunlardan birincisi metalleri altına çevirmenin bir yolunu bulmak – ki bu bizi ilgilendirmiyor – ikincisi ise zamanın ayarlarıyla oynamak ve henüz daha bulmadan adını verdikleri pancea – ölümsüzlük – iksirini oluşturmak. Peki bugün var mı böyle bir şey? Bu kadar gelişen teknolojiye rağmen yapıldı mı bugüne kadar? Varsa hani, nerede?

İşte bu durum sadece bir örnekti. Zaman o kadar güçlü bir kavram ki onunla yaptığınız savaşları en modern silahlarınızla bile kazanamazsınız. Onu tutamaz, durduramaz ve ona karşı gelemezsiniz. Ansızın akıp gider. İnsanlara düşense onun akışına ayak uydurmaktır ki – farkında olmasak da – yapıyoruz bunu. Siz hiç öğlen vakti sabah makamıyla ezan okuyan bir imam gördünüz mü? Veya yağ ve karbonhidrat dolu bir akşam yemeği sofrasının kahvaltı niyetine yendiğini? Sadece bunlar bile ispatlar ki zaman, insanın hayatının üstünde tahakküm kuramadığı en önemli parçasıdır.

Başta da bahsettiğimiz gibi; ne krallar, ne sultanlar geçti bu dünyadan. Ordulara hükmettiler, ülkelere hükmettiler, insanlığa hükmettiler ki o kadar güçlüydüler. Fakat geriye dönüp baktığımızda zamana hükmedebilen var mı? Büyük Helen İmparatoru İskender, Muhteşem Süleyman, Napoleone Bonapart… Hangisi karşı koyabilmiş zamana? Zamanla hepsi yaşlanmışlar, kuvvetten düşmüşler ve ölmüşler. Bu da bize gösteriyor ki ne kadar güçlü olursa olsun insanlar zaman karşısında eli kolu bağlı ve fanidir.

Biliyorum, bunca örneğime rağmen hala zamana hükmedebileceğini sananlar var. Onlara soruyorum: İlla ki vardır çok sevindikleri bir an, hadi geriye sarıp yaşasınlar aynı anı aynı duygu ve şehvetle. Veya söylesinler on dakika, yarım saat, bir saat sonra neler olacağını. Tam olarak kestirmek mümkün müdür. Kütüphaneye gitmek için uyandığımız bir cumartesi sabahında havanın bulutlardan boşalırcasına yağmur yağdığını görmek midir zamana hükmetmek? Yoksa okula geç kalmamak için erken uyandığımız bir günde duraktan tek bir otobüsün bile geçmemesi mi?

Aklı selim düşünceyle görüyoruz ki zaman karşı koyulmaz bir şey. Hiç kimse hayatını spontane, içinden geldiği gibi yaşamıyor. Zamanın içine sığdırdığı bazı kalıplar bize hükmederek hayatımızı şekillendiriyor. Şimdi diyeceksiniz ki, hangi saatler uyuyacağımıza, hangi saatler yemek yiyeceğimize biz karar verebiliriz. Aslında öyle değil. Nasıl mı? Gelin bu konuda yapılmış bilimsel bir araştırmaya değinelim: Yapılan bir araştırmaya göre öğün ve uyku saatleri karşıtlıklarıyla yerleri değiştirilen bir grup insanda; pazartesi sendromu, uyku bozuklukları ve depresyon gibi bazı hastalıklar görülüyor. Ünlü Fizikçi Mark Boslough ise bunları ‘’duvardaki saatle vücudumuzdaki saat arasındaki uyumsuzluk’’ olarak nitelendiriyor. Ve görünüşe bakılacak olursa bu uyumsuzluğun kaybedeni yine insan oluyor.

Sözümü bilim ile bitirmek istedim. Umarım sizi ikna edebilmişimdir. Siz siz olun, asla zamana karşı gelmeyin. Sevgilerimle…

Metin Emre Kuşçu

Siz de fikrinizi söyleyin!