Deneme

Babamın Tahta Sandığı

1977 yılının İzmir’inde; sarı sıcak bir yaz sabahı… Arka bahçesinde ekili büyük bir kardinal üzümü üç katlı evimizi kuşatırdı. Evin taraçasında çardak kurmuştuk babamla ve taraçada derme çatma bir kömürlük, İzmir’in kışı için kristal tavşanlı kömürü ve tutuşturmak için az biraz odun.

Hafta sonları evimize başta Hürriyet ve Yeni Asır gazeteleri alınır uzun uzun okunurdu. Özellikle “Olaylar ve İnsanlar” köşesini yazan merhum Hasan Pulur’un köşesini bir kahve içimi keyfiyle okurdum. Bir de spor yazarı Doğan Koloğlu vardı, duygulardan arınmış yazılarını büyük bir ilgiyle okur, futbola ilişkin yeni şeyler öğrenirdim.

Asmaların üzerinde ve balkon kenarlarında kumrular ötüşürken yeni yetme ben, her gün yeni şeyler keşfetme gayretiyle taraçaya çıkar bazen ufka bakar, İzmir körfezini seyre dalardım, bazen de kömürlükte bir şeyler karıştırırdım. Ogün ilk kez tahta bir sandık gördüm, “Babamın tahta sandığı!”. Kenarda köşede kalmış, üzerinde eski bir kilim, birkaç parça hurda demir parçaları, bir iki fayans, bir torba alçının altında bütün gizemiyle sanki beni bekliyordu. Merakla ve şaşkınlıkla beni bekleyen bu gizemli sandığa yaklaştım. Üzerindeki malzemeyi kenara indirdim. İtinayla ve heyecanla sandığın kapağını kaldırdım. Bir anda gözlerim ışıdı, içinde gerçekten bir hazine vardı.

Babamın tahta sandığında kuşe kâğıda basılmış ve bol resimli bir Fransızca kitap, sararmış Ses ve Hayat dergileri, epey de kitap çıktı. Aman Allah’ım, daha önce hiç bu kadar dergiyi ve kitabı bir arada görmemiştim. Şimdi düşünüyorum da gerçekten bir hazineydi. İçinde neler yoktu ki; Suyu Arayan Adam, Aziz Nesin Poliste, Safahat, Değirmenimden Mektuplar… Hepsi uzun yıllar sonra gün ışığına çıkmıştı ve okunmak için sanki beni bekliyorlardı. Sandıktan çıkanlar sanki çil çil altındı ve benim için gerçek bir hazine değerindeydi. Aklımın ucundan bile geçmeyen bir sürprizle karşılaşmıştım.

Babamın tahta sandığından çıkan kitapları hala saklarım ve ben o babamın tahta sandığından çıkan kitaplardan ve dergilerden çok şey öğrendim. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlük kavramını, en önemlisi de insan olmayı, haksızlık karşısında dilsiz kalmamayı… Darbelerin her türlüsünün ülkemizi geriye götürdüğünü, ağır insan hakları ihlallerine neden olduğunu, sorunları çözmekten çok yeni sorunlar ürettiğini yaşayarak ve okuyarak öğrendim.

İzmir’de çatı katında kömürlükte Babamın sandığını bulma maceram beni başka maceralara sürüklemiş meğer. Ama sandıktan çıkan aslında uygarlık, demokrasi, özgürlük ve insan hakları mücadelesi bilinciymiş!

Ercan Eroğlu

Siz de fikrinizi söyleyin!